14 Mart 2013 10:55

Sanık ayağa kalk

Sanık ayağa kalk

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Devletin gizli görüşmelerini haber yapan gazetecinin haber kaynağı, kanuna aykırı bir biçimde, Başbakan bir talimatıyla araştırılıyor, medya patronu korkutuluyor, yazarlar zorunlu izne çıkarılıyor. Sesleri kısılıyor.
Siyasi iktidarı rahatsız eden yazı ve haberlerin arkasında duramadıkları için demokrasi, basın ve ifade özgürlüğü mücadelesi sınavından geçemeyen medya patronları tarafından gazeteciler işten çıkarılıyor. Sesleri kısılıyor.
Gazete ve dergilerde yazan muhabirler hakkında davalar açılıyor. Hapishaneye konuluyor. Sesleri kısılıyor.
Hapishaneden Silivri’deki mahkeme salonuna gelip konuşmak isteyen gazetecinin (Mustafa Balbay) mikrofonu kapatılıyor. Sesi kısılıyor.
Çağlayan Adliyesi’nde “Burada benim gazetecilik faaliyetim yargılanıyor” diyen gazeteciye hakim müdahale ediyor, “Gazeteci olduğunuz için değil, yasadışı örgütün merkez komitesi üyesi olduğunuz için buradasınız” diyor.
Hapishanede ameliyat olmuş, sağlığını yitirmiş nice tutuklu vatandaştan birisi olan gazeteci (Füsun Erdoğan) itiraz ediyor: “İddianamede örgüt üyeliğime, yasa dışı bir ilişki içinde olduğuma dair hiçbir somut delil yok. Gözaltına alınıncaya kadar gazetecilik yaptım. Benim gibi 70 kadar gazeteci var hapiste.”
Hakim ısrarlı: “Orayı geçelim. Yasaya hüküm mü koyalım ‘gazeteciler yargılanamaz’ diye. Gazetecilerin ayrıcalığı yok, suç işleme özgürlüğü yok. Gazeteci olduğunuz için burada değilsiniz. Hakkınızda bir iddia var, biz bunu araştırıyoruz.”
Gazeteci: “Olabilir mi? Ben nasıl yasa dışı örgüt üyesi olabilirim? Hiçbir maddi delili yok.”
Hâkim: “Bakın, basında da bu tür yorumlar çıkıyor. Bu tamamen yargıyı yıpratma amaçlıdır. Kasıtlıdır. Sizin gazeteciliğinizi yargılamıyoruz. Terör propagandası suçu olsa, gazetecilik faaliyetinizde şiddet unsuru aşılmış mı aşılmamış mı o araştırılır. Ama burada bir örgüt üyeliği iddiası var.”
Gazeteci: “Ben muhalif bir gazeteciyim. Muhalif gazetecilerin bu yolla susturulmak istendiğini düşünüyorum. Yasadışı bir örgüte monte ediyorlar.”
Hâkim: “Biz burada bunu tartışmıyoruz.”
Gazeteci: “Bu iddialara ilişkin maddi hiçbir kanıt yoksa mahkemenizin beni tahliye etmesi gerekmiyor mu? Tartışmak istediğim bu. Tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum.”
Gazetecinin avukatı söz alıyor: “Örgütün yayın organı olduğu iddia edilen radyo hâlâ yayınına devam etmektedir. Müvekkilim muhalif gazeteci olması sebebiyle hakkında bu komplo kurulmuştur.”
Gazeteci yeniden söz alıyor: “Bu duruşmayı izlemek üzere bir gazeteci heyeti de burada.”
Hâkim: “Olabilir. Bizim dediğimizle onu ayıralım.”
Avukat: “Kolluk bir şekilde gazeteciyi bir örgütle ilişkilendiriyor.”
Hâkim: “Bunun hukuk önünde bir değeri yok. Gazeteci de olabilir, başkası da olabilir.”
Avukat: “Gazeteci kimliğiyle değil, evirip çevirip adeta başka bir tabakta sunuluyor. Böyle çakma delillerle 7 yıldır hapiste tutuyorsunuz.”
Hâkim: “Basın mensubu olması ayrı bu deliller ayrı. Sırf basın mensubu olduğu için tutuklandı demek doğru değil.”
Bir başka gazeteci (Bayram Namaz) geçiyor hâkimin karşısına: “Siz ‘gazetecilik mesleğini yargılamıyoruz’, diyorsunuz ama burada bizim düşüncelerimiz yargılanıyor. Yasalarda şiir okuma suçu var mıdır? Başbakan şiir okudu diye mi Pınarhisar Tatil Köyü’nde yattı? Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekten dolayı mahkûm oldu. Ama Başbakan şiir okuduğundan dolayı yargılandığını söylüyorsa, benim de gazeteciliğimin, düşüncelerimin yargılandığını söylemeye hakkım vardır. Yargıyı yıpratmayın diyorsunuz, yıpranan biziz. 7 yıldır sabırla bir gerçeği anlatmaya çalışıyoruz. Heyetler değişiyor, hâkim, savcı değişiyor. Bizi bu komploya dâhil eden zihniyet değişmiyor. İnsaf artık. 7 yıldır içerideyiz. Komplonun bir tarafıyız. Evet, burada gazetecilik mesleği yargılanıyor. Buna hukuki kılıf uydurulmaya çalışılıyor.”
Hâkim ile gazeteci sanıklar ve avukatları arasındaki bu diyalog öyle bir noktaya geldi ki, hâkim “Sanık ayağa kalk” diyecek olsa, galiba izleyici bölümünden kalkıp, “Savunmamı yapmak istiyorum” derdim:
“Hâkim Bey, elbette gazetecilerin suç işleme özgürlüğü yok, olamaz da. Fakat gazetecinin faaliyetinden rahatsızlık duyanlar, komplo kurmakta, iddianamelere konu olacak deliller üretmekte pek ustalar. Yürütme gücü, yani siyasi iktidar talimat veriyor, emrindeki kolluk güçleri operasyonları başlatıyor. 2009’un başından bu yana hapishaneye girmiş 200 gazetecinin dosyasının ortak yönü budur. Gazetecilik, diğer meslekler gibi değil. Göz önünde olan, siyasi iktidarların, çeşitli çıkar gruplarının hedefinde olan bir meslek. Onun için özellikle gazeteciler hakkında bu tür komplolar yapılıyor. Hapisteki bütün gazeteciler hakkındaki iddianameler “örgüt üyeliği” suçlamasına dayanıyor. Hâkim Bey, siz sadece önünüzdeki dosyaya ve iddianamelere bakıyorsunuz ama biz hapse girmiş 200 gazetecinin dosyasının içeriğini bildiğimiz için meseleyi daha geniş bir çerçeveden değerlendirebiliyoruz.”
Savunmama şunu da eklerdim:
“Hâkim Bey, ‘basında çıkan bu haberler yargıyı yıpratma amaçlıdır, kasıtlıdır’ diyorsunuz. Fakat yargıyı asıl yıpratan siyasi iktidarın kendisi değil mi? Başbakan,  kararlarını beğenmediği yargı organını hükümeti yıpratmakla itham etmiyor mu? Evrensel gazetesinde 15 Şubat 2013 tarihinde yayımlanan ‘Hükümeti yıpratan yargı’ başlıklı yazımı okursanız, bugünkü yasal düzeni yaratan siyasi iktidarın, uzun tutukluluk süreleri meselesinde bütün sorumluluğu yargının üstüne yıkmasının haksızlığını tartışmaya çalıştığımı görürsünüz. Başbakanın yargıya yönelik ağır ithamları hakkında neden dava açılmaz? Haklısınız, ‘Bu cumhuriyet savcılarının görevi, biz önümüze gelen dosyaya bakarız’ diyeceksiniz. Biz de bütün bu haksızlıklar karşısında sadece siz hâkimlerin vicdanlarını etkilemeye teşebbüs edebiliyoruz.
Kolluk gücünün komplolarının üzerine gidecek bir bağımsız bir yargı gücü, evrensel hukuk ilkelerinden hareket ederek, kendi hukukunu yaratamayacak mı? Vicdanlarınıza sesleniyoruz. Meslektaşlarımızın tahliyesini ve gazeteciliğimizin beraatini talep ediyoruz.”

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa