18 Mart 2013 10:48

İstanbullunun başı kel mi?

İstanbullunun başı kel mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Burjuva demokrasisinin en büyük dersidir: Hak verilmez, alınır.  
“Herkese” eşitlik ve demokrasi vadeden düzenin yaldızları aynı “hak”ların farklı sınıflara uygulanırken gösterdiği değişimle dökülür.
İktidar patrona aittir, patron örgütlenmekte özgürdür. İşçi ise bunu bir anayasal hak olarak elde etmiş olsa, yani kağıt üzerinde bir eşlik yakalasa dahi, örgütlendiğinde kendisini iş yerinin kapısının önünde bulur. Bu yalnızca bir örnek. Sonsuza kadar çoğaltılabilir.
Sistemin en büyük iddialarından biri olan “oy hakkı”nı sağlamak ve kapsayıcılığını artırmak bile ancak büyük, yer yer kanlı mücadelelerin sonucu gerçekleşebilmiştir ki, biliriz “Seçimler gerçek değişimlere yol açabilecek olsa yasaklanırdı.”
Yine de bu miadını doldurmuş azınlık demokrasisinde halk gücünün belirleyici olmasında en azından bir araçtır. Bu yüzden oy hakkı olmayan yığınlar (işçiler, kadınlar, azınlıklar) tarih boyunca bu haklarını almak için dövüşmüştür.
Son 2 haftada Evrensel’in spor sayfalarından 2 haber girdik. Biri İsviçre’de, biri Avusturya’da geçen bu haberlerde halka “Kentinizde/kasabanızda olimpiyat istiyor musunuz” sorusu soruldu. Yanıt ise “Hayır”dı. İsviçre’nin Graubünden Kantonu’nda düzenlenmek istenen 2022 Kış Olimpiyatlarına dair en önemli endişe çevresel faktörlerdi. “Hayır”ı bu getirdi. 2028 Yaz Olimpiyatları’na dair oylamanın yapıldığı Avusturya’nın başkenti Viyana’da ise baş çekince her seferinde önü alınamayan ve bedelini halkın ödediği, arkasında kullanılamayan dev tesisler, “Beyaz Filler” bırakan astronomik Olimpiyat bütçesiydi.
Aklı, şovenizmle, olimpiyatlar üzerinden kahramanlık hikayeleriyle bulandırılmamış olan insanlar pekala geçmişin örneklerine, güncel deneyimlere, rakamlara, maliyetlere, enkazlara, 1988 Seul’den bu yana yoksulların başına gelenlere bakarak rasyonel kararlar verebilir. Bu oylamalar bunu göstermiştir.
Bu örneklerin yanında bir de bizim gibi halkın onayını almaya gerek dahi duymayan “demokrasi”ler var. Türkiye’de olimpiyat yapılacaksa danışılacak yerler bellidir. “Türkiye’nin olimpiyatları kazanması benim meselem olduğu kadar Sabancı’nın da Koç’un da meselesi, Aydın Doğan’ın da Turgay Ciner’in de, medya sahiplerinin de aynı ölçüde meselesi olacak” sözleri Spor Bakanı Suat Kılıç’a aittir.
Evet günümüzün en büyük ticari organizasyonlarından biri olarak Olimpiyatlar artık bu kesimlerin oyunlarıdır. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin daimi sponsorları McDonald’s, Coca-Cola, Dow Chemicals’tır. Türkiye’nin de geçtiğimiz günlerde yaptığı anlaşmaya göre Digiturk, Doğuş Holding, Koç Holding, Sabancı Holding, Turkcell, Türk Hava Yolları ve Ülker’dir. Söz konusu olan bu kesimlerin çıkarlarıysa halkın sözü ve görünenin ardındaki gerçek elbette teferruattır. O yüzden eğitim sistemini bile belli kesimlerin çıkarlarına göre kavga dövüş, tabakhaneye bir şey yetiştirir gibi değiştirenlerin İstanbulluların Olimpiyat ev sahipliğine dair görüşleri nelerdir diye merak etmemesi normal. Onlardan böylesi bir demokrasi algısı beklemek saflık olur.
Zaten yazının başında da dedik ya “Bu düzende hak verilmez alınır.” Onların demokrasiden az biraz haberdar olabilmeleri ancak halkın mücadelesiyle mümkündür(En yakın örneği Kürtlerin mücadeleyle kabul ettirdikleri).
Herhalde İstanbul’un olimpiyat sürecinde de bize düşen;
a) Rakamları, mirasları ve geride bıraktıklarıyla dünya örneklerini hatırlatmak, İstanbul’da olası bir olimpiyatın artı ve eksilerini masaya yatırmak ve günümüz Olimpiyatlarının gerçekten kimin oyunları olduğu sorusunu halkın kendisine sormasını sağlamak,
b) Tıpkı İsviçre ve Avusturyalılar gibi referandum, oy ve söz hakkı talep edebilmek
olacaktır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa