Salgın var!
Evet yanlış okumadınız. Türkiye’de bulaşıcı hastalık salgını var. Dünyanın yeryüzünden kökünü kazımaya uğraştığı kızamık, Türkiye’de üç yıldır salgın halinde. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre ülkemizde 2007 yılında üç, 2008-2009 yıllarında dört, 2010 yılında yedi, 2011 yılında bir önceki yılın yaklaşık 16 katı daha fazla sayıda 111, 2012 yılının ilk 10 ayında ise 56 kızamık hastası saptandı. Artış devam ediyor. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu (THSK) tarafından, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER)’nin yazılı talebi üzerine lütfedilip paylaşılan bilgiye göre, 2012 yılı toplam hasta sayısı 349, önceki yıldan üç kat daha fazla sayıda. Başka bir ifadeyle, 2012’nin yalnızca son iki (Kasım ve Aralık) ayında 293 kızamık hastası saptanmış. THSK aynı yazısında, 2013 yılının ilk 42 günü içerisinde toplam 656 kızamık hastasının saptandığı da bildiriliyor. Sağlık Bakanı ve diğer yetkililerin ağzını bıçak açmasa da Türkiye’de kızamık salgını büyüyerek devam ediyor.
Oysa DSÖ böyle durumlarda ilk yapılması gerekenler arasında bilgilerin ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşılmasını, hekim ve sağlık çalışanlarının bilgilendirilmesini öneriyor. Bu önerinin temel nedeni, hastalığın tanısını koyacak hekimde ve sağlıkçılarda bilgilendirme aracılığıyla duyarlılık yaratarak, şüpheli durumlarda daha dikkatli olmalarını sağlamak ve hastaların zarar görmesini engellemek. Bizde ise aksine, ne pahasına olursa olsun ser verip sır vermeme hali sürüyor. Bilgiyi paylaşmak yerine, saklayıp turşunu kuracaklar. Bilmiyor mı bu turşuyu kimse yiyemez. Ortalık yatışsın diye beklerken bebeklerimiz, çocuklarımız hastalanmaya, bir bölümü de ölmeye devem eder. Pekala biliyorlar. Ama anladığımız kadarıyla önce bir kılıf bulmaları gerekiyor.
Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bu minare hiçbir kılıfa sığmayacak. Her şey bütün açıklığıyla ortada. Dünya Bankası tarafından başarı ödülüyle taçlandırılan Sağlıkta Dönüşüm Projesi çöküyor.
Sağlık hizmetine ulaşmanın ilk ayağı olarak aile hekimliği sistemini kurarak kamunun sağlık kurumları yerine her biri hekimi tarafından açılıp işletilen, gelebilene hizmet sunulan aile hekimliği birimleri var artık. Eskinin muayenehaneleri. Devlet, kamu adına sunulan sağlık hizmetlerinin yeni mekânın kirası dahil tüm giderleri hekimleri tarafından karşılanan, araç ve gereçler dahil bütün iç donanımı hekimleri tarafından satın alınmak zorunda olan Sağlık Bakanlığı muayenehaneleri. Buralar sağlık ekibi ve ekip dayanışması yerine ekibin dağıtılıp hekim ve aile sağlığı elemanıyla sınırlandığı ve birbiriyle dayanışma yerine rekabete sokulduğu yerler haline getirildi. Sağlık çalışanlarının canla başla çalışarak hizmet sunmaya gayret ettikleri bu birimlerde hastaların muayene ve tedavisi dışındaki sağlık uygulamalarına zaman bulamadıklarını da artık biliyoruz.
Dünya üzerinden silinmeye çalışılan bir hastalığın, kızamığın ülkemizde üç yıldır gittikçe yükselen bir salgın yapıyor oluşu, önceki Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın ifadesiyle “kürek çeken değil dümen tutan Sağlık Bakanlığı” kurmanın sonuçlarından biri olarak görülmelidir. Daha büyük felaketler yaşanmadan, alanın uzmanları, sağlık emekçilerinin örgütlerinin ve toplumun temsilcileriyle “özgür” ve “şeffaf” koşullarda bir araya gelinerek, toplumun sağlığı ve çıkarları hedeflenerek konu tartışılmalıdır. Özetleyerek ifade edecek olursak, Dünya Bankası’nın ödül veremeyeceği bir sağlık sistemi kurulabilmesi için adımlar atılmalıdır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat
Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

8 Mart’tan notlar: Mücadele yılının başlangıcı

Taleplerimiz karşılanmazsa yurt ücreti de yok

Palyatif topluma karşı: Başpınar’da acının kolektif direnişi

Evrensel'i Takip Et