19 Mart 2013 13:36

Siyasi mahkemede siyasi mütalaa

Siyasi mahkemede siyasi mütalaa

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Beş yıldır süren ve bugüne kadar 600’e yakın duruşmanın yapıldığı Ergenekon davasında Savcı mütalaasını verdi.  Savcı, içlerinde İlker Başbuğ, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Doğu Perinçek, Kemal Gürüz, Fatih Hilmioğlu gibi gazeteci, milletvekili, siyasi parti yöneticisi, eski Genelkurmay Başkanı ve eski rektörlerin de bulunduğu 64 kişi hakkında “darbeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. Savcı, 96 kişi hakkında terör örgütüne üye olmaktan çeşitli cezalar istedi. Tutuksuz yargılanan 20 sanığın da yakalanma talebinde bulundu savcı.
Mahkeme Heyeti, savcının tutuklama istemlerini reddetti.
“Sonuçta bu bir mütalaadır. Mahkeme adil bir karar verebilir”  denebilir. Ama bugüne kadar uygulamaya bakıldığında mahkemelerin üç aşağı beş yukarı savcıların talebine uyacağını söylemek, artık bir ön yargı değildir. Eğer Mahkeme Heyeti savcının taleplerini reddederse bu sürpriz olur!
Çünkü gerek Ergenekon, gerek Balyoz gerekse KCK adı altında sürdürülen, Özel Yetkili Mahkemelerin baktığı davalar çoktan beridir kamuoyu gözünde, artık adaletin gerçekleştirilmesi için yapılan yargılamalar olmaktan çıkmış, tersine “bu mahkemelerin siyasal karalar veren mahkemeler” olduğu kanısı egemen olmuştur. Bu yüzden bu Özel Yetkili Mahkemelerin kararlarının ya da Özel Yetkili Mahkemelerin Savcılarının iddianame ve mütalaalarını hukuk kuralları çerçevesinde değerlendirmek herhalde boş bir çaba olurdu. Nitekim, kimse de hukuk kuralları çerçevesinde tartışmıyor. Tersine bu mahkemelerin ve savcıların siyasi kararlar aldığını bilmek, onların kararlarını da bu açıdan değerlendirmek, olup biteni anlamayı kolaylaştıracaktır.
Nitekim bu mahkemeler, “gizli tanıklar” ve pek çoğuna sonradan da müdahale edilerek değiştirildiğine dair güçlü iddialar, bilimsel raporlar olan CD’ler üstüne kurulmuştur. Sanıkların ve avukatların tanıkları ve sanıklar lehine olabilecek belgeler, sanık avukatlarının talepleri dikkate alınmamıştır. Dolayısıyla davaların seyrinin de uluslararası normlara, sanıkların en temel haklarına aykırı olarak cereyan ettiği konusunda hukukçuların, insan hakçısı çevrelerin ciddi iddiaları vardır.
Öyle ki bu davanın sanıkları içinde yer alan kamuoyunda lanetlenen katliamların sorumlusu olan, darbeciliği alışkanlık haline getirmiş olarak bilinen kişiler de bu Özel Yetkili Mahkemelerin uygulamalarıyla “mağdur” haline getirilmiştir. Herhalde bu durumdan da en çok onlar hoşnuttur! Çünkü böylece bu kişiler de bu mağduriyete sığınarak, ceza alsalar bile toplum vicdanında aklanabileceklerini düşüneceklerdir.
Dolayısıyla bu mahkemelerden öyle ya da böyle bir adalet beklemek ham hayaldir.
Evet mahkemelerin, savcıların durumu budur ama sorun sadece Özel Yetkili Savcılar ya da Özel Yetkili Mahkemeler değildir. Burada sorun yargının siyasi iktidarın sultasına girmiş olması, yanı sıra Terörle Mücadele Yasası ve bu yasaya bağlı olarak çıkarılan yargılama usulüyle de doğrudan ilgilidir.
Yani siyasi iktidarın sahneye koyduğu bir oyundur yürüyen. Bu yüzden de hükümetin, “Ne yapalım pek iyi bir durum değil ama mahkeme kararıdır. Mahkemeler bağımsızdır” gibi gerekçelere sığınması anlaşılır ve inandırıcı değildir.
Olan siyasi mahkemenin savcısının siyasi mütalaasıdır. Muhtemeldir ki, eğer bu duruşmalar bir gün biterse, mahkeme de siyasi mahkemenin heyeti olarak karar verecektir! Bundan şüphe duymak için bir neden yok bugün. 

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa