23 Mart 2013 11:04

Umuda yolculuk meselesi

Umuda yolculuk meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Geride kalan bütün bir hafta boyunca milletçe “Newroz” ya da nam-ı diğeriyle “Nevruz”la yatak yorgan yatıp kalktıktan sonra, Öcalan’ın kaleme alıp “özel ulak” gönderdiği “mesaj”ın, Diyarbakır’da  Kürtçe-Türkçe okunmasıyla bu faslı nihayet noktaladık.
Diyarbakır’ın tarihi surlarından, “beden”lerinden dalga dalga yankılanıp daracık sokaklarına, “küçe”lerine ve oradan da ülkenin tümüne yayılan bu mesajın içeriğine bakılırsa; anlaşılan o ki, “kapalı kapılar” ardında taraflarca yapılan “müzakere”ler şimdilik rayında gidiyor…
Aslında bir müddetten beri medyaya sızan, daha da doğrusu kimileri tarafından özellikle sızdırılan haberler, sürecin hangi kulvarlarda yürüdüğüne, hangi rotayı izleyeceğine dair az-çok ip uçları veriyordu ama, beri taraftan da çıkılan bu “yol”un kazasız belasız atlatılabilmesi için herkesin kendi payına daha dikkatli davranıp, lüzumsuz lafazanlıklarla, ileri-geri konuşmalarla ortalığı velveleye verip karıştırmamaya, dahası da kişisel “ikbal” veya “oy” hesaplarıyla sürecin şu ya da bu şekilde baltalanmasına sebebiyet vermemenin önemi vurgulanıyordu.
Otuz yıl önce belki de Kırıkkale yapısı köhne bir tabancaya sürülen ilk kurşunla başlayan ve Öcalan’ın  “Benim başkaldırım çaresizliğe, cahilliğe ve köleliğe karşı idi. Bizim savaşımız etnik ya da bir dine karşı değil. Savaşımız cehalete, adaletsizliğe, gericiliğe, her türlü zorbalığa oldu” cümlesiyle özetlediği bu bireysel “isyan”ının, daha sonraları çığ misali nasıl büyüyüp, dalga dalga yayıldıktan sonra ülkemizin tüm insanlarına, onların hanelerine yansıyan maddi, manevi faturasının acı bedeli maalesef ortada!
Anadolu denen bu diyarda yıllar yılı “Analar ağlamasın” diye diye milletçe tepinip durduğumuz halde, tam aksine hani nerdeyse ülkede ağlamayan anaları gündüz gözüyle fenerle arar duruma düşünce, daha da doğrusu “milli” hasletlerle ve ne idüğü belli olmayan “hassasiyet”lerle içine balıklama daldığımız bu “gaflet” uykusundan nihayet uyandık!
Nitekim on yıldan beri “iktidar”da olan, bu zaman zarfında aynı koltukta oturmayı başarıp “rekor” kıran başımızın başkanı Erdoğan’ın, bir zamanlar moda haline getirdiği “açılım” furyalarının,  amiyane deyimiyle  “fos” çıktığını görüp, bunu da belki de kendi “şan”ına, “şöhret”ine yakıştıramayınca, bu kez “durmak yok, yola devam”la ülkenin en önemli ve öncelikli sorununu, Kürt meselesini temelinden çözmek için, ellerini taşın altına koymaktan vazgeçip, bunun yerine gerekirse “baldıran zehri”ni şerbet niyetine lıkır lıkır içmeyi dahi göze alarak çıktığı bu “uzun ince” yolun gidişatı, Diyarbakır’dan yansıyan manzaralara, Öcalan’ın mesajındaki kimi cümleleriyle çakıştığına bakılırsa, öyle görünüyor ki, yakın zamanda bu işin sonu galiba “hayırlara vesile” olacak!
Öyle ya da böyle, taşlarla, mıcırlarla dolu bu yolun sonu nereye varır, Öcalan’ın talimatıyla susmasını beklediğimiz silahların sesi sedası kesildikten sonra, hemen akabinde de silahlarıyla beraber yola revan olanların ardından, misakımızın millisinde kavgasız, patırtısız “sütliman” olacağını umduğumuz “yeni süreç”le, yeni “zihniyet”le birlikte, tıpkı mevcut anayasamızın 2. maddesinde belirtildiği gibi, gerçekten de “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğumuzu sadece kağıt üzerinde laf ola beri gele kabilinden değil, tam aksine pratik, güncel yaşantımızda da Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ı, Çerkes’i, Arap’ı, hatta son zamanlarda hafif yollu da olsa, adları bu listenin sonuna ürkekçe de olsa lütfedilip iliştirilen Ermeni,Yahudi, Rum “azınlık”larla beraber yan yana, hani nasıl derler “adam” gibi yaşayabilecek miyiz acaba?
“Acaba” diyorum; nitekim bu hususta “gavur”luk edip kendi payıma “şerh” koyuyorum; çünkü atalarımızın ya da başbakanımızın deyimiyle ecdadımızın, kim bilir hangi deneyimlerinin sonucunda kulaklarımıza küpe niyetine astıkları “Sütten dili yanan yoğurdu üfleyerek yer” şu meşhur sözlerini anımsayıp, hatta bu bapta ister istemez meg parmak daha da ileri gidip, böylece bir zamanlar Diyarbakır’da çocukken kıyısında gezindiğim Dicle’yi , içinde yüzüp çimdiğim bu çayı görmeden patiska donumu, Amerikan bezi tumanımı indirip, sonra da orta yerde cıscıbıldak kalmayı bu saatten sonra istemiyorum Kirvem!

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa