24 Mart 2013 13:13

'Çanakkale ruhu' ve millilik

'Çanakkale ruhu' ve millilik

Fotoğraf: Envato

Paylaş

18 Mart 1915’te İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan İtilaf donanması, boğaz girişinde bombardımana başlamıştı. Günlerce sürdü deniz savaşı. Sonra kara savaşı başladı. Boğazın birçok yerinde birbiri ardı sıra çıkarma yapan müttefik ordusu, Osmanlı ordusuyla aylarca
çarpıştı ve sonunda Çanakkale’den geçemeyerek çekildi.
Uzun süren bu savaş öteden beri resmi tarihçe yüceltilir, M. Kemal’in askeri dehasıyla tebarüz ettiği ilk savaş tecrübeleri arasında sayılırdı. Son yıllardaysa, Kurtuluş Savaşı’nı da geriye iterek, siyasal İslamcılar ve AKP Hükümeti tarafından öne çıkarılmaktadır. Bakın yeni yazılan Çanakkale üzerine kitaplara; “son Türk devleti” metaforunun yerini, “son İslam devleti” vurgusuyla Osmanlı’nın ve İslami yüceltmelerle “Çanakkale”nin aldığını göreceksiniz. M. Kemal de arka plana itilmektedir artık.
İmralı ya da barış sürecinin ilerleyişi içinde “millet” ve “milli birlik” vurgusu yapmakta olan Erdoğan getirip milliliği Çanakkale’ye dayandırmış ve “Çanakkale ruhu” propagandasıyla, “millet tanımı”nın Çanakkale’yle yapıldığını, milletin kendisini Çanakkale’de tanımladığını ileri sürmüştür. Öyle midir?
Kurtuluş Savaşı’nın milli/ulusal bir savaş olduğu tartışmasızdır. Emperyalistler tarafından
işgal edilen bir ülkenin bağımsızlık amaçlı ulusal mücadelesidir.
Peki, Çanakkale Savaşı? O, 1. Dünya Savaşı’nın bir parçası olan muharebeler silsilesidir. 1. Savaşın ise emperyalist bir savaş olduğu kuşkusuzdur. Bir yanda İngilizlerle Fransızlar, yanlarına Rusya’yı da alarak, sonradan İtalya ve en son Amerika’nın da katılımıyla İtilaf Devletleri olarak gruplaşmışlar.. Karşılarında da, İttifak Devletleri olarak, Almanya’nın sürükleyiciliğinde Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları yer almıştır. Savaş, “hasta adam” denen Osmanlı toprakları da içinde dünyanın büyük emperyalist devletler arasında yeniden paylaşılmasını kararlaştırmak üzere patlak vermiştir. Tamamen emperyalist niteliklidir ve Çanakkale de, bu savaşın bir cephesi olarak, iki emperyalist grup arasındaki bir savaşa sahne olmuştur. Ne bir kurtuluş ya da bağımsızlık savaşıdır, ne de ulusal niteliklidir. Osmanlı sadece görünüşte topraklarını savunmaktadır. Ancak 1. Dünya Savaşı, bir emperyalist savaş olarak, herhangi ülkelerin topraklarını savunmak üzere değil, tersine yeni topraklar ele geçirerek dünyanın yağmalanmasını gerçekleştirmek üzere yürüttükleri bir savaştır. Savunma ya da saldırı– tümü, askeri harekat biçimleri olarak, dünyanın hangi bölgelerinin hangi devletler tarafından egemenlik altına alınıp yağmalanacağını belirlemeye yönelik olmuştur.
Tabii ki, hem Türk hem de Kürt askerler, vatanlarını sahiplenme temiz duyguları istismar edilen halkın çocukları olarak, dünya burjuvazisinin paylaşım kavgası içinde, tıpkı Anzak ya da Gurkalar gibi, emperyalist ve işbirlikçi sömürücüler tarafından ölüme gönderilmişlerdir. Türklerle Kürtler, Çanakkale’de sadece ölüm karşısında eşit olmuşlardır. Tıpkı İngilizlerin peşlerinden sürükledikleri Anzak ya da Senegalli sömürge askerleri gibi, onlar da, ne ulusal eşitlik ne de milli davaları için savaşmışlardır. Osmanlının zaten millilikle ilgisi yoktur; devşirmeleri, bey ve Paşalarıyla imparatorluktur ve kendisinden büyük bir “efendisi” de
vardır.
Her şey bir yana şuradan bellidir ki, Çanakkale’de Osmanlı ordusunun komutanı bile “milli” değildir, ama bir Almandır: Liman Von Sanders Paşa! Osmanlı ordusuna Alman generali kumanda etmektedir. Böyle “millilik” ve buradan çıkacak “millet tanımı” düşman başınadır!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa