'Özür' de sizi kurtaramaz

İsrail’in Türkiye’den “özür dilemesi” sonrası Hükümet, bu “özrü” abartarak duvara çarpan dış politikasını aklamanın bir dayanağına çevirmeye çalışmaktadır. Öncelikle belirtelim ki, İsrail’in “özür dilemesi”ne gelen sürecin gerekçesi olan Mavi Marmara olayı AKP Hükümeti’nin de önemli sorumluluğu olduğu bir olaydır. Yani Hükümet, başka bir hükümetin kırıp döktüğünü düzeltmemiş, tamamen kendi kırıp döktüklerini toplamaktadır. Dolayısıyla burada bir dış politika başarısından çok bir önceki yaptıklarından vazgeçiş vardır.
Öte yandan İsrail bu “özrü” bir manevraya da dönüştürmüş, örneğin Gazze’ye yönelik “kısıtlamaların kaldırılmasını Gazze’den israil’e yönelik füze atışlarının durdurulması” şartına bağlamıştır. Dahası Erdoğan, “Siyonizme yönelik eleştirilerini” geri alarak, “Ben Siyonizmi değil İsrail Hükümeti’nin politikalarını eleştirdim” diyerek aslında Erdoğan’ın kendi geldiği kültürün en temel argümanını da (“siyonizm, insanlığın ve İslam’ın en büyük düşmanıdır” ana tezini) reddetmiştir! Dahası şimdi Hamas’ın İsrai’i tanıyacağı bir süreç işletilmektedir ve Türkiye’nin burada devreye gireceği belirtilmektedir. Ama burada İsrail ve ABD için en önemli adım, ABD’nin bölgede oluşturduğu Suriye-İran karşıtı cephenin içinde çok önemli bir pürüzün ortadan kaldırılmış olmasıdır. Ve böylece; “Suriye karşıtı cephenin içinde İsrail de vardır” diyenlere karşı, “İsrail Suriye rejimini destekliyor” diyen yandaş basın ve hükümet propagandasına artık kimse inanmayacaktır. Çünkü Netanyahu açıkça Türkiye ile uzlaşmalarının nedeninin Suriye’de krizin geldiği boyut olduğunu söylemiştir.
Hükümet “özür”den aldığı hızı iç politikada bir “zafere” dönüştürmek için muhalefetin de kendisinden özür dilemesini istiyor. Davutoğlu, Meclis kürsüsünden kibirli bir üslupla “muhalefete de özür dileteceklerini” iddia etti. Sermaye muhalefeti Davutoğlu’ndan özür diler mi bilmiyoruz. Ama gelişmeler AKP Hükümeti’nin sevincini boğazına tıkayacak görünmektedir.   
Çünkü Hükümet, “özür” üstünden dış politikasını aklamaya çalışmaktadır ama Suriye’den arka arkaya düne göre “daha kötü” haberler gelmeye başlamıştır.
Türkiye’de toplanan Suriye Ulusal Muhalefeti (SUK)’un zor bela ABD’den getirdiği Teksaslı bir Kürt olan Gassan Hitto’nun başbakanlığında oluşturduğu hükümet Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından “tanınmadı”. Daha önce de PYD Başkanı Salih Müslim, Hitto’nun başbakan yapılmasına, hele de “Muhalefetin başbakanı bir Kürt” denilerek kafa karışıklığı yaratılmasına tepki göstermiş, Hitto’nun Suriye Kürtleri ile hiçbir ilişkisinin olmadığını açıklamıştı. Öte yandan SUK’un sosyal temelini güçlendirmek için kararlar alınan Doha (Katar) toplantısında SUK Başkanı yapılan Muaz El Hatip, SUK başkanlığından “kırmızı çizgileri ihlal edildiği için” istifa ettiğini açıklayarak SUK’a bir darbe daha vurdu.
Bunlar olurken gündeme düşürülen “Rusya’nın Suriye-Tartos’taki deniz üssünü Lübnan’a taşıdığı”, “Esad’ın koruması tarafından vurulduğu”  haberleri de kısa zamanda yalanlanınca ortada sadece bastırılıp hizaya getirilmeye çalıştırıldıkça çözülen, Türkiye ve batı emperyalizminin Suriye politikası kalmıştır. Ki, İsrail-Türkiye ittifakıyla oluşturulan tehdit ve SUK’a verilen destek bile bu çözülmeyi engelleyememiştir.
Çözülen sadece Suriye muhalefeti değil, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin inşa ettiği Türkiye’nin Suriye politikasıdır. İsrail’le barış bile bu politikayı kurtaramayacağı gibi bu politikanın aslında ABD-İsrail stratejisinin uzantısı olduğu şimdi daha iyi görülmektedir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et