Barışın dili, ana dilleri
Fotoğraf: Envato
Diyarbakır’daki Nevruz kutlamaları, Abdullah Öcalan’ın mektubunun okunması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları, kanın durmasını sağladığı gibi, Anadolu halkları tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olabilecek bir dinamiği de hareket geçirdi. Bu dinamik, Anadolu halklarının, özellikle de yoksulluk ve yoksunluk ekseninde, sosyalist bir bilinçle kapitalizm karşıtı bir mücadeleye girişme potansiyeli taşıyor.
Barış süreci olarak adlandırılan bu sürecin esas aktörleri yaşayan halklardır; emperyalizmin hem aracı hem de ürünü olan yoksulluktan, yoksunluktan, ayrımcılıktan, savaştan acı çeken halklardır. Halklar, çeşitli kesimlerin analizlerine göre var olduğu iddia edilen olası büyük hesapları bozup, süreci kucaklayıp, eşitlik ve özgürlüğün dilini kuracak adımlar atmaya hazır olmalıdır. Bu adımları atmanın yolu, kapitalizmin, eğitim de dâhil olmak üzere çeşitli mekanizmalarla yarattığı, beslediği, araç olarak kullandığı korkuyu yenmekten geçer.
Anadolu’da yaşayan tüm halkların, eşitlik ve özgürlüğün dilini kurmak, yaşatmak üzere savunmak durumunda olduğu en önemli hak yaşam hakkıdır; ezilmeden ve ezmeden yaşamak hakkıdır. Eğitim hakkının da elde edilmesi, ezilmeden ve ezmeden yaşama hakkının güvencesidir. Bu hakları savunmak ve bu haklar konusunda halkların hem kendilerinin ikna olup hem de birbirini ikna etmeye uğraşması, eşitlik ve özgürlük temelinde sürdürülebilecek bir yaşamın teminat altına alınmasını sağlayacaktır. Bunun için de birbirleriyle iletişim kurabilecek ortak bir zemine ve iklime gereksinim vardır. Bu iletişimin kurulabilmesi, halkların birbirini anlaması, halklardan birinin ya da birkaçının baskın olan dili konuşmaya zorlanmasından ziyade, tam tersi, anadillerini özgürce konuşabilmeleri, yazabilmeleri, eğitim alabilmeleri ve anadillerinde üretebilmeleri koşuluna bağlıdır. Aynı topraklar üzerinde yaşayan halkların anadilinde eğitim hakkının gerçekleşmesi ise, bu halkların birbirlerinin dillerine de saygı duymasını sağlar. Bu saygı ve kabul ortamı ise birbirlerinin kültürlerini ve dillerini tanıma ve öğrenme arzusunu doğurur. Bu arzu ise, çok dilli ve çok kültürlü bir ortamda yaşama iradesini göstermenin güvencesi olur. Eşitlik ve özgürlük pekişir.
Anadilinde eğitim de yetmez, top atma işini de bir çözüme kavuşturmak gerekir.
Artık, Ali topu Rojda’ya; Rojda, Ayşe’ye, Ayşe de Welat’a atsın… Sonra Garo ile Anuş da oyuna katılsın beraber istop oynasınlar, yakartop oynasınlar, evcilik oynasınlar. Eleni, Kostas, Heydi, Jilber, Abdulmuttalip, Abbase…
Bütün isimler karışsın birbirine. Karışsın ki, sermayenin de kafası karışsın.
Bulamasın kimseyi, birbirine düşman edecek, kırdıracak…
- Eğitimde reform… Kim için ve ne için? 15 Ekim 2016 00:26
- İhtisaslaşmış kölelik 17 Eylül 2016 00:11
- Meslek liselerinin devri? 10 Eylül 2016 00:56
- Mültecilik, kölelik midir? 03 Eylül 2016 00:54
- Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir 06 Ağustos 2016 00:51
- İnsan olmak, demokrasi ve yabancılaşma 30 Temmuz 2016 01:00
- Demokrasi eğitimi ve demokrasinin neresindeyiz? 23 Temmuz 2016 00:51
- Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı? 16 Temmuz 2016 00:51
- Yabancı öğretmen yetiştirme düzeni 09 Temmuz 2016 01:00
- Performans kaygısı 02 Temmuz 2016 01:00
- Maarif Vakfı Kanunu 25 Haziran 2016 00:51
- Başka bir seçenek hakkı için: ‘Yeter Artık’ 18 Haziran 2016 00:13