Bilgi kirliliği aldı başını gidiyor
Fotoğraf: Envato
Olay elbet önemlidir. Haber değeri vardır ve medya bunun haberini verecektir. Ama nasıl verecektir? Bizim üzerinde durmak istediğimiz konu medyanın haberleri nasıl verdiğidir. Bu husus, bizim medyatik medyada neredeyse kangren olmuş haldedir. Ortalıkta “haber namusu” diye bir kavramı aramaktan elinde feneriyle Diyojen bile vazgeçmiş olmalı.
Olay, başkentte bir bombanın patlaması haberidir.
İlk aşamada derin eller tarafından bombayı bir terör örgütünün üstlendiği haberi bazı gazetecilere ihtiyatla ve özellikle uçurulur.
Sonra, yine derinlerden bir başka el, bombayı üstlenen örgüt olarak farklı bir terör örgütünün adını piyasaya üfler.
Aslında bu, şu bizim medyatik medyanın sık sık yaşadığı olaylardan biridir. Yani haberler havada uçuşurken araştırma, soruşturma, en azından iki kaynaktan kontrol etme gereğini duymazlar. Yandaşlar iktidarın işaretine göz kulak olur, muhalifler de bu sinekten nasıl yağ çıkarılacağına bakar.
Silivri’deki ve olağanüstü yetkili öteki özel mahkemelerdeki duruşmalara ilişkin haberlerde de durum pek farklı değil.
Bu bilgi kirliliği içinde öyle bir kamuoyu oluşur ki, evlere şenlik!
Kamuoyu denilen şey her neyse, bizce onun da pek kabahati yok; önüne konulanı yiyor. Fakat farkında mısınız, her şeye rağmen önüne konulanı yememeye başladı.
Medya – Siyaset – Ticaret üçgeni içinde sorumlu gazetecilik yapmak gittikçe zorlaşıyor.
SORUMLU GAZETECİLİK
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC)’nin yayımladığı ve mesleğin anayasası sayılan “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesinin “Gazetecinin Sorumluluğu” maddesi şöyle der:
“Gazeteci, basın özgürlüğünü, halkın doğru haber alma, bilgi edinme hakkı adına doğru biçimde kullanır. Bu amaçla her türlü sansür ve otosansürle mücadele etmeli, halkı bu yönde bilgilendirmelidir. Gazetecinin halka karşı sorumluluğu, başta işverenine ve kamuoyu otoritelerine karşı olmak üzere, öteki tüm sorumluluklardan önce gelir. Bilgi ve haber ile özgür düşünce, herhangi bir ticari mal ve hizmetten farklı olarak toplumsal bir nitelik taşır.
Gazeteci, ilettiği haber ve bilginin sorumluluğunu üstlenir ve paylaşır. Gazetecinin özgürlüğünün içeriğini ve sınırlarını, öncelikle sorumlulukları ile meslek ilkeleri belirler.”
ULUDERE! UNUTULMAYACAKSIN
Bu kadar vurdumduymazlığa… Bu kadar işgüzarlığa… Bu kadar pişkinliğe… Bu kadar inkarcılığa… Başkaldırmamak mümkün mü?
Elbet değil. Nitekim, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Uludere Alt Komisyonunun açıkladığı rapor bu kez daha geniş bir tepkiyle karşılandı.
Uludere Roboski’de 34 sivilin savaş uçaklarıyla bombalanarak öldürüşünün (her hafta bu köşede sayıyoruz) bugün tam 456. günü. Bombalama emrini kimin verdiği ve onayladığı bir türlü açıklan(a)mıyor.
Tepkiler cumartesi günü meydanlara taştı. Sosyalist Gençlik Derneği (SGD) üyeleri cumartesi günü Galatasaray’da düzenlediği protesto toplantısında: “Roboski Katliamını Aklamanıza İzin Vermeyeceğiz” pankartını açtı ve “yandaş medyanın katliamının üzerini örtmeye çalıştığını” belirtti.
Tarihin üzeri örtülmez. Tarih hükmünü verdi bile: Uludere unutulmayacak!
SIZMA TUTANAK
İmralı görüşmesi tutanağının sızması, öncelikle ve özellikle Milliyet Gazetesi cenahında bir hayli sarsıntılara neden oldu. Medyatik Medya’nın kamuoyunda bu kadar yankılanan olaya Fransız kalması yadırganabilirdi. O halde birkaç noktadan değinelim.
1- Başbakan Erdoğan’ın: “Batsın böyle medya!” havasında Milliyet’i hedef göstermesini kınıyoruz. / 2- Gazetenin Hasan Cemal’in yazılarını yayımlamamasını doğru bulmuyoruz ve Hasan Cemal’e bu konuda destek veriyoruz. / 3- Gazetenin patronu Erdoğan Demirören’in tavrını Medya – Siyaset – Ticaret üçgeni içine sıkışan medyanın tabiatına uygun buluyoruz. / 4- Daha fazlasını yazmayız. Çünkü, Milliyet’ten kendiliğinden ilk ayrılanlardanız ve taraf olarak duygusal davranıyor yorumunu almaktan kaçınırız.
BİR ŞİİR
Günümüz şairlerine bir sözümüz yok. On dokuzuncu yüzyıl şairlerine baktığımızda günümüze ışık tuttuklarını, adeta yol gösterdiklerini düşünüyoruz. Ülkelerinin ve insanlığın sorunları karşısında nasıl yüreklice baş kaldırdıklarını görüyoruz. Sivas’ın Kangal ilçesinin Deliktaş bucağından Ruhsati de 19. yüzyılın bu ozanlarından biri. “Yazı Belli Değil Hat Belli Değil” şiirinden dizelerini paylaşıyoruz:
Bir vakta erdi ki bizim günümüz / Yiğit belli değil mert belli değil / Herkes yarasına derman arıyor / Deva belli değil dert belli değil // Adalet kalmadı hep zulüm oldu / Geçti şu baharın gülleri soldu / dünyanın gidişi acayip oldu / Koyun belli değil kurt belli değil // Çarh bozulmuş dünya ıslah olmuyor / Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor / Ruhsati de ne dediğini bilmiyor / Yazı belli değil hat belli değil”
- Çarşı çarşafa karşı 03 Ekim 2013 11:06
- Gazetecilik zor zanaat 25 Eylül 2013 17:00
- Sel gider kum kalır 18 Eylül 2013 17:03
- Sağ olasın olimpiyat 11 Eylül 2013 17:17
- Tatminsiz Başbakan Tayyip Erdoğan 04 Eylül 2013 22:20
- Olmayan adalete timsah gözyaşları 21 Ağustos 2013 17:59
- Anadolu basınında gezi direnişi 31 Temmuz 2013 18:14
- Gezi'nin öğrettikleri 24 Temmuz 2013 18:37
- Evcilik oynar gibi 17 Temmuz 2013 17:18
- Kendini yiyen karizma 10 Temmuz 2013 12:11
- Öfkeli Tayyip 03 Temmuz 2013 13:28
- Gezi Parkı'nda uygun adım çark 26 Haziran 2013 13:17