‘Söküp atılamayan’ selam
Ellerinde plastik taburelerle salondan salona koşuşan türbanlı kadınlar, kapılardaki görevlilerin "Yer yok, boşuna beklemeyin" uyarısına rağmen sessizce yığılmaktan vazgeçmeyen sabırlı kalabalık, telefonla bir tanıdıklarını arayarak kendilerine yer bulunmasını isteyen badem bıyıklılar, kelimenin tam anlamıyla kucak kucağa dolan salonlar... Selam filminin galasında alışılmışın dışında bir gala manzarası beklenebilirdi belki ama cemaatin selamını alma telaşı, yüzlerce insanı açıkta bırakan ilk galaya damgasını vurdu. Samanyolu kanalı, yıllardır seyircisine anlamlı dersler veren yapımlarıyla ibret filmlerinde bir çıta oluşturdu. Karakterlerin iyiler ve kötüler olarak tam ortadan ikiye ayrıldığı, iyi olmak ve inancını kaybetmemek üstüne basit, sade, anlaması kolay filmler konusunda giderek kendini ilerletti. Selam da o ekolün bir sürdürücüsü olmaya çalışırken en çok hoşgörü üstünde duruyor, tabii bütün dünyayı Türkçe konuşturmaya çalışırken fırsat bulunabilen bir hoşgörü. Yine bütün kişiler o kadar yapay ve tek boyutlu ki, öyküleri gerçekse bile değilmiş gibi durmayı beceriyor. Başta züppe sırıtışıyla kurban bağışlayarak Zehra'nın gözüne girmeye çalışan Samet'in filmin sonunda yardım çuvalını sırtlaması misali. Tüm yapaylığına rağmen, gerçekten aldığı gücü ve arkasındaki rüzgarıyla etkileyip ağlatacak çok seyirci bulacaktır mutlaka. Cemaatle hükümetin arayı düzeltme meseleleri tartışıladursun, Osmanlıcı ideolojik ortaklığın en bariz uygulaması olan Türk okulları, Selam filmi sayesinde yeniden rahatça gündeme gelebilir. Üç kıtaya Türkçe öğretecek kadar idealist olmak, insanın aklına gelebilecek en kutsal şey gibi sunulabilir, bir kez daha.
'DÜNYA YİĞİT GÖRSÜN'
Film üç öğretmenin öyküsü üstünden ilerliyor, pek kesişmeden. Bosna'ya giden Adem öğretmeni tanımıyorlar herhalde ama Senegal'e giden Harun ile Afganistan'a giden Zehra uzaktan birbirini özlüyor. Konu, anlaşıldığı üzere, birtakım Türk okullarında öğretmen olmaya giden fedakar öğretmenler. Kişisel olarak nasıl bir ruh hali, nasıl bir motivasyonla gidiyorlar, belli değil. Ama Harun'un annesinin "Gidin ki dünya yiğit görsün" açıklaması kabul edilebilir belki. Ya da filme adını veren Selam fikrini Adem'e açıklayan Bosna Hersekli Hıristiyan Irina hocanın dediği gibi: "Senin atalarının izini bu topraklardan neden söküp atamadılar? Çünkü selamla geldiler. Kılıçla geleni atmak kolay.""Söküp atılamamak" dışında, film genelde Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerin çocuklarına Türkçe öğretmeye çalışmanın önemli olduğuna inanmak için ayrıca bir neden sunmuyor. Öğretmenlerin fedakarlığını ise, savaş nedeniyle birbirine düşen Müslüman ve Hıristiyan Bosnalı çocukları barıştırmaları, Kurban Bayramı'nda Afgan çocuğun et yeme hayalini gerçekleştirmeleri ve Senegalli yoksulları suya kavuşturmalarından çıkarmak mümkün.
KARŞILIKSIZ MI?
Her ne kadar STV programlarına aşina olmayanlar için bir şey ifade etmese de, filmin formülü Ayna ile Büyük Buluşma'nın sentezi, yani dünyayı gezerken ibret ve feda hikayesi dinlemek gibi bir şey. Bosna'nın köprüleri güzel de bilgisayar yardımıyla çoğaltılan nehri pek yutulacak gibi değil, hele nehre düşme sahnesinde. Ama Afrika çölleri olsun, Kabil sokakları olsun, başarılı kadrajlarla etkileyici görüntüler halinde sunulabiliyor. O berrak görüntülerin ortasında beliren Türk öğretmenlerin kurtarıcılığının iyice altı çiziliyor. Türkiye sinemasının en oryantalist filmine böylece ulaşabilmiş oluyoruz. Onlar emperyal hesaplarını masumlaştırıp adını Selam koymuş olabilir, "Beyaz adam evimize mi gelmiş" diye çırpınan Afrikalı kadının yüzündeki korkmuş ifade yalan söylemiyor. Film boyunca tekrarlanan karşılıksız bir şey yapma, başkalarını mutlu etme vurgusu, sadece filmin içinde düşünerek bile inandırıcı değil bu yüzden. Gerçeklerden uyarlandığı belirtilen hikayeler elbette fedakarca hayatlara ait, ama bir filmin içine hem Türk okullarının, hem Kimse Yok Mu derneğinin, hem Türkçe Olimpiyatları'nın adını onlarca kez geçirmek gibi reklam kokan hareketlerin bu "karşılıksızlık" vurgusuyla bir ilgisi yok. Bunları hayata geçiren cemaatin siyasi, ideolojik hesapları, bu sayede gücüne güç katması ve iktidarda söz sahibi olabilmesi gibi hakikate ait meseleler, bir an için unutulsa bile.
Selam
Yönetmen: Levent Demirkale
Oyuncular: Burçin Abdullah, Yunus Emre Yıldırımer, Hasan Nihat Kürkçü, Emre Karakoç
EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp
Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

Baykar İsrail’e silah satan Leonardo’ya ortak oldu

Kadınlar güvencesiz, esnek ve düşük ücrete çalışıyor

Gensoru oylanacak, sokaklar boş kalmayacak

Evrensel'i Takip Et