Ortadoğu'da özür, tazminat ve cezasızlık
Fotoğraf: Envato
Adalet olmadan barışın olamayacağına inanıyorsanız adaletin nasıl mümkün olabileceğine dair kafa yormanız gerekir. Tabii barışa yüklediğiniz anlam en dar bağlamında “akan kanın durması” ise işi bu kadar uzatmayıp, cümleyi tersinden kurar ve “Barış olmadan adalet olmaz” diyerek sürdürülmesi imkansız bir istikrar ve güvenlik savunusu içine girersiniz.
Çatışmasızlık, gerçek bir barışın inşası için önemli bir fırsat olabilir. Tabii bu fırsatı adaletin tesisi lehine kullanacak bir irade varsa.
Filistin sorunu ile Kürt sorununun birlikte ele alınmasından rahatsız olan okuyucularımız kızmasınlar. Mavi Marmara ile Roboski konusunda takınılan tavrın adalet ve barış algısı açısından benzer yönlerini ele alacağım. Özür konusunda İsrail’in Mavi Marmara’da takındığı tavır ile Türkiye Hükümetinin Roboski’de takındığı tavır aslında gayet benzer nitelik taşıyor. Her iki olayda da hükümetler gerçekleştirdikleri fiillerin meşruiyetinden şüphe duymuyorlar ve pişmanlık içermeyen bir “ihmal, kusur,hata” beyanında bulunmakla yetiniyorlar.
İki hükümetin de atamaktan yana olduğu en somut adım “tazminat” ödemek. Aslında İsrail ve Türkiye hükümetlerinin kendilerince “dindar-muhafazakar” karakterinin sorunları parasını ödeyerek çözme tercihini ortaya koyuyor. Her şeyin bir fiyatının olabileceği ve bedeli ödendiğinde ayrıca bir cezalandırmaya gerek kalmaksızın adaletin söz konusu olabileceği anlayışı, aslında iki devletin de gerçek ideolojisini yansıtıyor.
Her şeye rağmen hakkı teslim edelim. Mağdurların saldırıya uğradıkları muhatapları karşısındaki hukuki statüleri dikkate alındığında İsrail yönetimi Türkiye’den bir adım ilerde gözüküyor. Birisi “dışardan” gelene diğeri “içeriden” olana söz konusu müdahaleleri reva görebiliyor.
Sorumlular hakkında soruşturma açma ve göstermelik, yüzeysel de olsa inceleme başlatma konusunda da İsrail daha profesyonelce hareket ediyor. İlgili komisyonun oylayıp kabul ettiği “Uludere Raporu” TBMM genel kurulunda gündeme alındığında, iki ülke muhalefetlerinin gücünü de karşılaştırma imkanını bulacağız.
Cezasızlığın her iki ülke resmi ideolojisi ve devlet geleneğinde gayet geniş bir meşruiyet alanı olduğunu biliyoruz. Devlet çıkarlarının ne kadar kolayca kutsallaştırıldığına dair iki ilginç siyasal ve yönetsel gelenekten söz ediyoruz.
İki ülke arasında yaşanan gerilimin birbirlerine yönelik husumetten çok, birbirlerine yönelik alternatif olma ve ABD ile partnerlik rekabeti duygusundan kaynaklandığını kolayca görebileceğimiz bir sürece giriyoruz. Ortak düşman algısı netleşip ortaklaştıkça her şeyi daha somut göreceğiz ama Ortadoğu halkları için ne yazık ki çok geç olacak. Mavi Marmara ya da Roboski’de yaşanan acının çok ötesinde travmalar yaşamamak için adaletin önündeki engelin “cezasızlık” olduğunu yüksek sesle haykırmalıyız. Ortadoğu’da adaleti es geçen barış arayışlarının sadece daha büyük savaşlara zemin oluşturacağını herkese hatırlatmalıyız.
- Yazılı olmayan kurallar 11 Nisan 2015 01:00
- Muhalefetin gücü ve farkındalık 04 Nisan 2015 00:57
- Katırlar da ağlar 28 Mart 2015 01:00
- Halife efendimiz aldatılmış hükümsüzdür 21 Mart 2015 00:52
- Ben aday olmazsam kim olmalı? 14 Mart 2015 01:00
- Erdoğan’ın faizci arkadaşları ? 07 Mart 2015 00:54
- Türkmenistan modeli dururken ne Meksika'sı? 28 Şubat 2015 01:00
- Kavganın büyüğü 21 Şubat 2015 00:52
- En yeni Türkiye 14 Şubat 2015 01:00
- İşlevsiz parlamento, tutarsız başkanlık 07 Şubat 2015 00:52
- Herkes radikal solmuş meğer 31 Ocak 2015 00:53
- Deli deliyi görünce 17 Ocak 2015 01:00