04 Nisan 2013 09:49

Akil insan dedem

Akil insan dedem

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Herkes çılgınlar gibi “akil insanlar” üzerine akıl yoruyor, umut bağlıyor. Mutlaka çok değerli insanlar… Fakat iradeleri dışında bölgelere paylaştırılıp, yine kendi iradeleri dışında amaçları, görevleri, hatta başkanları ve başkanvekilleri belirlenince; doğal olarak, bir siyasi iktidarın iradesine bağımlı kalacakları izlenimi doğuyor. “Akil insanların” “akilliği” yok olunca da geriye sadece “insanlığı” kalıyor. Artık bundan sonrası onların “insani vicdanlarına” kalmış. Fakat esasında her birinin kendi fikirlerini kamuoyuyla çeşitli yollarla paylaşma olanakları da var. Belki öyle kalsalar, kamuoyunu bilgilendirmede daha etkili olurlardı.
Ama Tanrılar çıldırmış olmalı. Bu çılgınlık ortamında herkes tarih yazmaya, tarih yapmaya kalkışıyor. Hâlbuki tarihi, güçler dengesi belirliyor. Tek Adam da bu tarihsel süreci kendi güçler dengesine göre yönetiyor, yönlendiriyor, yönlendiriliyor. Dezenformasyonun bu kadar körüklendiği bir süreçte, Tek Adam’ın, fikirlerinden dolayı hapiste olan gazetecilerin, yazarların, aydınların, akademisyenlerin, sendikacıların, avukatların, öğrencilerin, “terör örgütü üyesi” oldukları gerekçesiyle yargılandıkları konusunda toplumu ve uluslararası çevreleri ikna etmekle görevli bir “akil insanlar” heyeti oluşturmasına da acilen ihtiyaç olduğunu düşünmekte yarar var.
Tarihin böylesine eğilip büküldüğü bir dönemde, ben de biraz tarih çalışmayı denedim ve Ziya Paşa’nın şu özdeyişiyle karşılaştım:
“Bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkün.”
Eskileri karıştırmaya devam ederken, anne tarafından dedem Ali Rıza Yıldızel’in yazdığı bir şiire de rastladım. İçinde “grev” sözcüğü geçtiğine göre muhtemelen 1960’lı yılların ortalarında yazılmış olmalı. Toplumumuzda dedem gibi nice akil insan vardır, sesi duyulmaz, sözü dinlenmez. Önceki genel başkanlarımızdan Nail Güreli’nin her hafta köşesinde bir şiire yer vermesinden cesaret alarak, ben de bu hafta dedemin bu şiirindeki “akil insanlık” dersini okuyucuyla paylaşmak istedim. Şiir şöyle:
***
(Bir kız çocuğunun hayat hikâyesi)
Yalan Dünya
Bir Varmış, Bir Yokmuş

0-8 yaşına kadar
Hiç yoktan bebek oldum, sevildim şefkat gördüm
Herkes beni sevdikçe, ben sanki büyük oldum
İsteklerim bitmezdi, hırçınlığım el’aman
Dünya ile bir idim, kaygısız yaşıyordum.

8-16
Bebekliğim tez geçti, çabucak göze geldim
Çarşı, bazar demezdim, koşmaktan haz’ederdim
Arkamdan gelenleri, görmezlikten gelerek
Edalı yürüyüşle, çalımlı naz’ederdim.

16-45
Bu saltanat az sürdü, nasılsa anne oldum
Bir, iki, üç, dört derken, ikisini gönderdim
Meğer ne acı imiş, evladı savmak yola
Kendimi kırk yaş birden, ihtiyarlamış buldum.



45-65
Torunlar çoğaldıkça, sanki gururlanmışım
Meğer öyle değilmiş, çocuk oluyormuşum
Evin en büyüğüyüm, çalım edeyim derken
Eğlenenler çoğaldı, demek ben bunamışım.

65-75                  
Hayat, boş ru’ya imiş, hiç tadını bulmadım
Vücudum (grev) ediyor, dayanamam bunaldım
Hayat demek bu ise, çekilir azap değil
Bu dünya dar geliyor, yaşamaktan usandım.

75-00
Öte yanda cennet var, diyenlere inandım
Pek ümid’etmiyorum, o da yalansa yandım
O tatlı hulyalarım. kapkara zından oldu
Yazık oldu gençliğim, bir varla bir yok oldum.

***
Bu satırlar, zihinlerinizde bir çağrışım yaratır mı, yoksa üstünde durmaya gerek duymaz mısınız, bilemiyorum. Fakat benim endişem şu ki, toplumu çılgınlığa sevk eden tanrılar “akil baliğ” olmadan ne özgürlükler gelir ne de zindanlar boşalır.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa