04 Nisan 2013 10:52

'Akil insanlar' tamam da biz ne yapacağız?

'Akil insanlar' tamam da biz ne yapacağız?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hükümet, ”Akil İnsanlar” grubunu oluşturdu. Daha doğrusu Erdoğan oluşturdu. Önce “7’şer kişiden 7 grup” dendi, sonra her grup 9’ar kişiye çıkarıldı.
Hemen eleştiriler de başladı. Bu eleştirilerin bir bölümü ulusalcı cenahtan gelen provokatif nitelikli eleştiriler olsa da bir bölümü elbette Hükümetin “Akil İnsanlar Kurulu” talebini  istismar etmesine yönelik haklı eleştirilerdir.  Çünkü, bu kurullar, Erdoğan ve muhtemelen malum “kurmayları”yla “istişare içinde” oluşturulmuş görünüyor. Nitekim bu kurullar gündeme geldiğinden bu yana, kurulda olmasının doğru olacağı üstünde az çok fikir birliği olmuş isimlerden çok azı buraya girmiştir. Yine sorunun dolaysız bir tarafı olan BDP’nin önerilerinin dikkate alınmadığı da belirtilmektedir.
Elbette bu kurulda yer alan kişiler içinde kamuoyunun tereddütsüz destek vereceği değerli kişiler de var ama çoğunluğun Hükümete yakın kişilerden oluşturulduğu da çok açık. Bu ise bu tür kurullarda en önemli ilke olan “iki tarafla” da rahatça bağlantı kuracak, “hakemliği”nden kuşku duyulmayacak kişiler olması gerektiğinin çiğnenmesi anlamına gelmektedir.
Elbette böyle bir kurum aynı zamanda “özerk”, hükümete kural ve kaidelerle bağlı olmayan bir yapıya sahip olmalıydı. Ama Başbakan Erdoğan tam tersini yapmış, bu kurulların kendisine bağlı çalışacağını ilan etmiştir.
Başbakanın açıkladığına göre, bu “Akil İnsanlar” ülkenin yedi bölgesine dağılıp, Hükümetin yapmak istediklerini anlatacak; bu bölgelerdeki çeşitli kitle örgütleriyle, tanınmış kişi ve çevrelerle ilişki içinde paneller, konferanslar düzenleyip hükümetin politikalarının “misyonerleri” gibi davranacaklar.
Oysa gerek “Akil İnsanlar Grubu” oluşturulması önerisini öne süren Öcalan ve BDP gerekse bu tezi uzunca bir zamandan beri savunanların düşüncesi; bu grubun sınır dışına çıkmak isteyen PKK’lilerin çıkışını kontrol etmesi, bu çıkış sırasında çıkacak sorunları ve barış sürecinde taraflar arasındaki çeşitli uzlaşmazlıkları çözmek üzere bir tür “hakemlik”, “arabuluculuk”, “denetimcilik” görevi yapması biçimindeydi.
Kısacası Erdoğan ve Hükümeti; pek çok başka sorunda yaptığı gibi “Madem bu kadar istiyorsunuz alın size Akil İnsanlar Kurulu!” deyip, böyle bir kurul oluşturulmasını savunanların amaçlarıyla çelişen doğrultuda bir görev yapacak “Akil İnsanlar Grubu” oluşturdu.
Kısacası bu kurullar, hükümetin çizdiği sınırlar içinde kalırsa, bundan “barışa ve çözüme” gerçek bir destek çıkması çok güçtür.
Pekala “Akil İnsanlar” bu göreve itiraz edip, değiştirilmesini ister mi; onlar itiraz etse bile hükümet bu itirazı kabul eder mi bunu bilmek de zor. Ancak, hükümetin kurullara yüklediği görev ne olursa olsun, bunu barış ve demokrasi mücadelesinin ilerletilmesinin bir dayanağı olarak değerlendirmek, kurulun bölgelerde yapacağı toplantıların “sırça saraylarda” değil de halkın katılımının mümkün olacağı mekanlarda yapılmasını sağlamak önem kazanmıştır. Bu toplantıların, Türkiye’nin demokratikleşmesinin; barışın demokrasi ile ilişkisinin, halkın sorunlarının barış ve demokrasi ile bağlantısının tartışıldığı toplantılara dönüşmesi, hükümetin bu kurulları istismar etme çabasını boşa çıkarabilir. Dahası böyle bir yaklaşım, bu kurulların faaliyetinin barış mücadelesine katkı sağlamasını mümkün kılar. Bu yüzden de bu toplantılara ilgi göstermek, tartışmaları derinleştirmek, nasıl bir Türkiye’nin gerçek bir barışın zeminini oluşturacağını tartışmak, kurulları daha işlevsel yapabilir. Onun içindir ki; bölgelerdeki aydınların, demokratların, sendikacıların, emek örgütü yöneticilerinin, ilerici demokrat parti  ve çevrelerin, halkın çeşitli örgütlerinin,... işçilerin ve emekçilerin ileri kesimlerinin bu tartışmalarda sorumluluk üstlenmesi, bunları gerçek bir aydınlatma faaliyetinin vesilesi olarak değerlendirmesi, kurulların da olumla anlamda işlevselliği bakımından belirleyici önemde olacaktır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa