20 Şubat 2011 20:39

Özlem meselesi

Özlem meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Son günlerde yolum önce İtalya’ya oradan da İspanya’ya düştü. Milano havaalanından kalkan uçakla Valensiya’ya gitmeden önce, tüm havayolu şirketlerinde olduğu gibi, bindiğimiz uçakta da  malum olan, “senaryo” harfiyen uygulandı.
Yani?..
Yani kahrolası kör şeytanın öncülüğünde uçakta şu veya bu nedenle bir arıza olduğunda alacağımız tedbirler teker teker hostes hanımlar  tarafından anlatıldı. Böylece bir kez daha öğrendik ki, uçak düşmeden önce şu, şu, şu hareketleri yapacağız, maazallah uçak yere değil de denize düştüğünde, o zaman da hiç vakit kaybetmeden koltuklarımızın altındaki muşamba benzeri torbaları çıkarıp gerekirse üfleyip şişirdikten sonra tıpkı cankurtaran yelekleri misali kullanıp canımızı bu yolla kurtaracaktık…
Sonra?..
Sonra uçakta ani bir basınç, hava boşluğu, türbülans falan feşmekan halinde başlarımızın üstünden otomatikman açılıp salkım saçak sallanan plastik hortumlardaki maskeleri önce, varsa yanımızdaki çocuklara, sonra da kendi ağızlarımıza uygulayıp, böylece oksijen ihtiyacımızı giderecektik…
Ayrıca yol buyunca emniyet kemerlerimizin bağlı, cep telefonlarımızın kapalı olmasına özellikle özen göstermemiz gerektiğine dair uyarıların ardından yolculuğumuz başlayacaktı...
Kirvem, seni bilemem ama, kendi payıma her defasında uçağa bindiğimde uzun uzadıya anlatılan bu uyarıların, aslında laf ola beri kabilinden, ya da “prosedür” gereğince yapıldığını, zira istatistiki verilere göre uçak kazalarında yolcuların neredeyse tümünün “öte taraf”ı boyladıklarını, içlerinden kolay kolay kimselerin kurtulmadığını, tek tük istisnaların da kaideleri bozmadığını, dahası da bu tür açıklamaların daha başlangıçta uçağa binenlerin “moral”lerini sıfıra indirdiğini düşündüğüm için, o an ya elimdeki bir kitabı, mecmuayı, gazeteyi karıştırıp oyalanır, gerisini de bulutlar arasında, bizlerin yanı sıra gezinen Allah’a havale ederim!..
Nitekim sinir bozucu bu uyarıların ilki, kokpitin hemen gerisindeki kara kuru, buğday tenli hostes tarafından İspanyolca yapıldı.Ardından da gari neredeyse sadece yeryüzünde değil, keza  havada da giderek hakimiyetini sürdüren, bir bakıma “beynelmilel” dil ailesine dönüşen İngilizceyle devam etmesi olmazsa olmaz kural olduğu zaten aşikarken, peki az önceki İspanyolcayı andıran bir üçüncü dille edilen bu fan fin fon neyin nesiydi acaba?
Valensiyaca…
Hani Diktatör Franco döneminde Katalan, Bask dillerinin yanı sıra aynı şekilde yasaklanan dil…
Hani yanlış ve kanlı hesapların eninde sonunda Bağdat’tan dönmesi misali, 1978’de değiştirilen İspanyol Anayasası mucibince diğerleri gibi serbest bırakılan dil…
İspanya’nın güney sahilindeki bu kent, özellikle Ispanya’nın “Evropa Birliği”ne girdikten sonra oradan gelen maddi yardımlarla bir taraftan gelişirken, beri yandan da geçmişte kalan Faşist Franco rejiminin yarattığı sıkıntıların ardından şimdilerde İspanyolcanın yanı sıra, aynı zamanda da duvarlardaki Valensiyaca sokak tabelalarının gölgesinde özgürce konuştukları anadilleriyle, hem de tüm resmi veya gayri resmi binalarda rüzgarın keyfince yan yana dalgalanan Avrupa Birliği, İspanyol bayrağı ve özerk Valensiya Bölgesinin bayrağıyla sanki daha mutlulardı…
Tanrı’nın inayetiyle kazasız belasız Valensiya havaalanına inince, üstte İspanyolca, hemen altında İngilizce, onun da altında Valensiyaca yazılı “çıkış” levhaları sayesinde ilerlerken, gayri ihtiyari kendi ülkemi, kendi ülkemizde  bu gün bu saat hâlâ çözemediğimiz Kürtçe diliyle ilgili “resmi” yaklaşımı, hele hele bu “çağdışı zihniyet”in ülkemizdeki insanlarımızın başına sadece geçmişte değil, bugün bu saatte bile hâlâ maddi ve manevi ne büyük “fatura”lar ödettiğini, Anadolulu tüm “ana”ların gözyaşlarıyla, gencecik delikanlıların kanlarıyla sulanan bu topraklarda, hepimizin özlediği “barış”ın günün birine gelip hepimizi kucaklayacağı günlerin özlemini, bu yaban ellerde yaşadım Kirvem!..

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa