05 Nisan 2013 13:07

Çamura taş atmamak

Çamura taş atmamak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çamura taş atmak tehlikelidir, çünkü üstünüze çamur sıçrar. Faşizan iktidarların toplumları teslim almasının tek yolu budur. İktidarlar bu rollerini korku psikolojisi dinamiğine dayanarak oynarlar. Hiçbir eleştiriyi kabul etmeyen ve her eleştiri odağını kendi içinde yalnızlaştırarak izole eden iktidar odağı, Hitler döneminde görüldüğü gibi, “çaresizlik” psikolojisine kapılarak faşizan güç odağını içselleştirip kabullenen çevreyi teslim alarak genişler.
Böylece faşizan iktidarlar giderek daha fazla güç kazanır ve güce yönelik her kalkışı daha şiddetle ezme kapasitesine ulaşır. Dünyanın güneşin etrafında dönmesi ya da ayın dünyanın etrafında dönmesi gibi, sosyal olaylarda da zayıf yaratıklar kişiliklerini yitirerek gücün etrafında kümelenir. Tabii bu tür kümelenmenin zayıf açısından meşrulaştırılması, güçlü açısından ise kolaylaştırılması gerekmektedir. Zayıf doku korkusuna ya da izole edilmesine yenik düşerek teslimiyetini içselleştirirken, faşizan güçlü doku ise kişiliksizleştirilmiş varlıkların kutsallığa koştuğu ve topluma hizmet ettiği aldatmacası ile şevklendirerek taltif yoluyla gücünü gizler ve zayıfı yüceltir. Böylece bir tür sinerji yaratılmış ve karşılıklı güçlenme değil, tam tersi, zayıf varlıklar faşist doku ile bütünleşerek, faşizmin gücüne toplumsal taban sağlamış ve gücü tahkim etmiş olurlar.
Üstüne çamur sıçramasından korkarak taş atmayan insanlar, işin doğası gereği çamura gömülmeye mahkum olur. İşin ilginci, bu gömülme hissedilmeden yaşanır, çünkü tedrici olarak ve aldatma narkozu ile yaşanır. Siyaset tarihinde de görüldüğü gibi, faşizmin belki de en güçlü yanı, güç kölelerini ilkin yakın çevreden devşirerek, devşirilmiş kişiliksiz suretler yardımıyla zamanla giderek yaygınlaşan bir esirleştirilmiş alan yaratmasıdır. Böylece belirli bir alanda yaygınlık sağlandıktan sonra, tüm topluma hakim olmak için ne iknaya ne de sosyal narkoza ihtiyaç kalır. “Her güzel şey”(!) gibi, faşizmin de sonu elbette gelir; toplulaşan kölelik düzeni, içsel ya da dışsal bir şokla derinden sarsılırken, faşist liderin intiharı ve çevrenin çöküşü ile sonlandırılır.
Diyarbakır’da planlanan güzellik yarışması, gazete bilgilerine göre, “dinci çevrelerin takılması” ile engellenmiş. Kutlu doğum haftası bahanesi ile müsabakayı engelleyen bir gurup, “Medeniyet dediğin açmaksa bedeni / Desene hayvanlar sizden daha medeni” dizesi ile yarışmacıları yermeye çalışmış. Nereden tutmalı ki? Bir defa, insanlar başkalarına nasıl böylesi hakaret edercesine itiraz edebilir! İtiraz meşru ve makul olabilir, ama itiraz başka bir şey, hakaret başka bir şeydir. Acaba bu insanlar, her itirazı hakaretle ifade etmeyi bir yerlerden mi öğrendiler! İkincisi nasıl oluyor da hayvanlar düşük yaratıklar olarak niteleniyor. Bu insanlar, saldırganlık ya da doğayı tahrip gibi çok temel konularda hayvanların insanlardan çok daha saygılı ve medeni olduklarını görmüyor mu? Bu insanlar hiç şişman aslan ya da kaplan veya başka bir yırtıcı hayvan gördü mü doğada? Yoktur, çünkü onlar doyacakları kadar yer, ama insanlar, hele de iktidar gücünü ele geçirenler doymanın ötesinde, tıksırıncaya kadar yer, bununla da kalmaz, yandaşına da yedirir. Bu insanlar düşünce ve inançları ile içinde yaşadıkları ve efendilerinin emperyalizmin emrinde cansiperane korudukları sistemi nasıl  bağdaştırabiliyor? İtirazımızı, görüntü dışında bizi fazla ilgilendirmeyen konular yerine, zorunlu olarak içinde yaşadığımız ekonomi ve hayat tarzına yapmak, hem topluma hem de kendimize ve inancımıza hizmet açısından daha akılcı olmaz mı!

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa