Daha ileriden bir bilinçle mücadeleye!
Geçtiğimiz pazar günü Petrol-İş’in konferans salonunda, İstanbul’un her yanındaki işletmelerden ve sanayi havzalarından, kadınlı erkekli işçiler bir araya geldi.
Bu sefer toplantının konusu ne TİS, ne ücretler ne de sendikalaşmayla ilgiliydi. Bu sefer ana konu, Kürt sorununun çözümünde işçilerin taraf olması, barış ve demokrasi mücadelesinde işçilerin bir güç olarak sahneye çıkması için ne yapılması gerektiğiydi!
Bu salonda toplanan işçiler, “Bugün böyle bir toplantı varmış, ben de gidip konuşayım da görevimi bitireyim” diye bir araya gelmiş işçiler değildi. Yine bu işçiler şu partiye, herhangi bir çevreye, örneğin Emek Partisine üye oldukları için de (Elbette içlerinde Emek Partisine üye olanlar da vardı) bir araya gelmemişti. Tersine bu işçiler en azından iki-iki buçuk aydır Emek Partisinin girişimi ile başlayan işçilerin barış sürecinde Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi mücadelesinde bir taraf olarak yer alması için girişilen faaliyetlerin bir sonucu olarak bir araya gelmişlerdi. Yani bu işçiler, iki-iki buçuk aydan beri, işyerlerinde, sanayi havzalarında çay ocaklarında, çeşitli dernek ve sendika binalarında, kahvehanelerde,… yapılan irili ufaklı pek çok toplantılara katılmış, bu toplantıların örgütlenmesinde rol üslenmiş, bu çalışmaların bir soncu olarak Petrol-İş’in salonuna kadar gelmişlerdi.
Hatta denebilir ki bu işçilerin bir bölümü, bu faaliyete bir biçimde katıldıklarında bugün bu salona gelerek savundukları görüşlerin karşısında, “Kürtlerin Türkiye’yi böleceği”, “demokratikleşmenin üniter devleti parçalayacağı”,… gibi ulusalcı görüşlere de sahiplerdi. Ama giriştikleri tartışmalar içinde görüşlerinde değişiklikler oldu. Ve elbette bu salonda işçilerin bütünü için bu iki-iki buçuk ay bir bilinç ilerlemesine karşılık gelmişti.
Çalışmayı yürüten EMEP İstanbul İl Örgütü bu çalışmalar içinde her sektörden on bin dolayında işçiyle yüz yüze gelindiğini, sanayi havzalarında on binlerce bildirinin dağıtıldığını belirtiyor.
Kürsüde konuşan işçiler, gerçek barış için asıl olanın iki halktan işçilerin ve emekçilerin birliği olduğunu ve “yukarıdaki barış girişimlerinin”, “çözümlerin” ancak böyle gerçekten ete kemiğe bürüneceğini belirtiyordu. Nitekim son günlerde, “silahların da susmuş olması”nın yarattığı ortamda, sorunu gerçek bir barış ve demokrasi sorunu olarak ele alan herkes de giderek barışın iki halkın kardeşleşmesi olduğu fikrinde de birleşmeye başlıyor. Birkaç gün önce Fatih Polat’ın gazetemizde “Akil İnsanlar Heyeti”nde de yer alan Prof. Yücel Sayman’la, dün de yine gazetemizde Serpil İlgün’ün Aydın Çubukçu’yla yaptığı röportajda sorunun bu boyutuna vurguları da son derece dikkat çekiciydi. Yani, pazar günü işçilerden dinlediklerimizle, Sayman ve Çubukçu’nun vurguları, aynı gerçeğin ifadesiydi. Belki sadece ifade ediş farkı vardı.
Kısacası Petrol-İş’in Konferans Salonu’nda toplanan işçiler de hep bu yana; işyerlerinden başlayarak işçilerin kardeşleşmesi ve birliklerinin sadece patron ve sermayeye karşı değil barış ve demokrasi mücadelesinde de olması gerektiğinin hayati önemine dikkat çekti.
Petrol-İş’te yapılan toplantı elbette bir “son” değil, olmamalı! Tersine henüz başlayan çalışmalar için çalışmanın geldiği yerde bir fikir paylaşımıdır. Şimdi yapılması gereken; salondan alınan güçle, toplantının “Sonuç Bildirgesi”ndeki (Bildirge haber sayfalarımızda var) çağrıya da uyarak, yüz binlerce işçiyi bu tartışmaya katmak için çalışırken aynı zamanda çeşitli eylemler ve etkinliklerle “barış ve demokratik Türkiye” talepleri doğrultusundaki mücadeleye işçi damgasını vurmak için mücadeleye daha ileriden omuz vermek üzere harekete geçmektir!
Daha büyük bir gayret ve kararlılıkla,
Sendikaları ve emek örgütlerini de mücadeleye çekmek için girişimleri artırarak,
Daha ileriden bir bilinçle barış için, demokratik bir Türkiye için mücadeleye!
Evrensel'i Takip Et