10 Nisan 2013 10:09

Sinema ve Emek

Sinema ve Emek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yer İstanbul. ‘70’lerin başı. Henüz televizyon denen cam ekran gecelerimizi rehin almamış. Perşembe akşamlarını iple çekiyoruz. Saat 9’da “Radyo Tiyatrosu” dinleyeceğiz. Oyuncularını, dekorunu keyfimize göre kafamızda şekillendirdiğimiz için mutluyuz. Özellikle korku senaryoları en beğendiklerimiz.
Yaz gecelerimiz sinemada geçiyor. Her gece 2 film. Çoğu Türk filmi. Sinema babamın. 1500 kişilik yazlık sinema. Devasa perdesine kömür arkının ışığı yardımıyla yansıyan  sanatçılarla ağlıyor, onlarla gülüyor, onlarla direniyoruz. Tahta sandalyelerde 4 saat oturmanın zorluğunu önleyici deri minderler kapı girişinde. Ücretli. Dev perde Cankurtaran tren istasyonunun hemen yanında olduğundan gece seferlerinde makinistlerin sinema sevgisi seferlerin aksamasına neden oluyor. Devlet Demir Yollarının ikazı üzerine hat boyuna kumaş engel çekiyoruz. Gelen hasılatın çoğu çekilen kumaşın tamirine gidiyor. Her nasılsa kumaş her akşam bir şekilde yırtılıyor.
Sinemaya gelenlerin çoğu film izlemek için gelse de esas amaç birlikte olmak. Sultanahmet ve Cankurtaran’ın çoğu ileride eşleri olacak kızları, delikanlıları bizim sinemada ayarlıyor. Ufak tefek ağabey, sevgili tartışmaları anında önlendiğinden sinemanın ünü “Aile sineması” olarak taa Samatya sahillerine kadar yayılıyor.
Bir film 2 makara. Makaralar araba tekerleği kadar. Makinistin ustalığı makaraları değiştirirken filmin sürekliliğini sağlaması ile ölçülüyor. Bitmeye yaklaşan makara elle yere boşaltılıyor ve yerine yeni makara takılıyor. Yerdeki film bitmeden yeni makaranın dişllilerin arasında olması lazım. Yoksa film kopuyor. Cankurtaran’da film koptu mu tam kopuyor. Sinemada en riskli görev makinistlik. O zamanın en kötü iki mesleğinden biri. Diğeri hakemlik.
Sinema izleyicileri hep tanıdık. Bilet 2 buçuk lira. 2 buçukluklar cevizden biraz büyük. Köylü kızlı 50 kuruşluklar popomuzun 4 saatlik rahatı için minder kirası. Eder 3 lira. 2 buçuk sinema parasını gözden çıkartıp, 50 kuruş minder parasını denkleştiremeyenler minderlerini evden getiriyorlar. Sinemada yemek içmek serbest. Yerler numarasız. Erken gelen ortalarda iyi yer kapar. Önler bekar erkeklere. Filmden çok çaktırmadan arkadaki kızları kesmekten hepsi boyun fıtığı.
Aynı filme ikinci, üçüncü kez gelenler bunu belli etmek için filmden önce gidiyorlar. “Şşşşt” seslerine bile aldırmıyorlar.
Amcam artist. Filmi oynayınca izdiham daha bir fazla. Çocukluğundan beri mahallede tanındığından kötü adam rollerinde gerçekten iyi rol yaptığının herkes farkında.
Mahallenin komiseri film meraklısı. Çoluk çocuk yeri belli. Üçüncü loca. İkinci loca mahalle komşumuz Erol Taş’ın. O yoksa kardeşi mutlaka sinemada.
Film arasında gazoz. Fruko. Minder ve kantin işlerini de biz yapıyoruz. Herkesin 4 şapkası var. Gişede bilet satmak, minder satmak, girerken biletleri ortadan ikiye kesmek (neden kesiliyorsa), gazoz, leblebi satmak. Yerleri kirlettiğinden çekirdek satmıyoruz. Sinema etrafında da sanayi oluşmuş. Her türlü yemiş ve abur cubur imalatı bir yandan sürüyor bir yandan satış için kıyasıya rekabet yeri göğü inletiyor.
Sinema böyle bir şey işte. Kapalısı, açığı, yazlığı, kışlığı hepsi insana göre, insan için. İşte bu yüzden Emek Sineması önemli. İnsanlığını insan gibi yaşamak isteyenler bu nedenle Emek Sineması’nın yok olmasına karşı çıkıyor. Amaç film izlemek olsa herkes evinde DVD ile zaten izliyor. Amaç insanlaşmak olduğu için EMEK olduğu gibi kalmalı.
“İnsanım” diyenlere duyurulur.        

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa