Barış süreci ve üniversiteler

Görüldüğü  kadarıyla ‘Barış ve Çözüm Süreci’ şimdilik barışın tesis edilmesi yönünde ilerletilmeye çalışılıyor. Bu konuda güçlü bir direncin ortaya çıktığını görüyoruz ve yaşıyoruz. Malum düzen partilerinin direnci ve kararsızlığı barış karşıtlarına ne yazık ki geniş bir manevra alanı kazandırmış durumda. Barış konusunda henüz netleşmiş bir plan ve program da yok ne yazık ki. Sanki el yordamıyla, ‘dene ve gör’ yöntemiyle ya da -elim varmıyor yazmaya ama- ‘mış gibi yapma’ yani çalının etrafından dolanma tercih ediliyor gibi…
Barış sözcüğünün telaffuz edilmesi ve bu konuda olumlu sayılabilecek adımlar atılması üzerine sanki bir merkezden düğmeye basılmış gibi hemen tüm üniversitelerde ırkçı saldırılar söz konusu oldu. Hatta gazeteye yansıyan haber ve görüntülere göre bazı üniversitelerde Kürt öğrenci avına çıkma durumları yaşandı. Siyasi iktidarın bu konuda acilen gerekli tedbirleri alması ve olayların başka üniversitelere sıçramaması yönünde kararlı bir duruş sergilemesi gerekiyordu aslında. Gördüğüm kadarıyla böyle bir duruş yok. Herkes başının çaresine baksın havası hakim durumda. 12 Eylül faşist darbesine giden süreci düşündüğümüzde üniversitelerde şöyle bir tablo vardı (kabaca): Faşistler egemen zihniyetin gözetiminde ve korumasında saldırırdı ve ardından saldırılan öğrenciler gözaltına alınır ya da tutuklanırdı. Hakkında soruşturma açılan öğrenciler genellikle mağdurlar olurdu. Şimdi neredeyse aynı durumla yüz yüzeyiz. ‘Acaba geçmişte askeri darbeye giden yolun taşlarını döşemek için üniversiteleri hedef seçen güçler şimdi yine böyle bir vahşet planını mı yürürlüğe koydular’ diye sormadan edemiyor insan.
Savaşla ve kanla beslenen çevrelerin varlığı hepimizin bilgisi dahilinde olduğuna göre bu saldırılara göz yummak ne derece doğrudur? Çok tartışılan bir konu olan Akil İnsanlar bu konuda ne yapmayı düşünüyor acaba? Görünen odur ki barış isteyenlerin tümünün her anlamda olumlu katkısı ve mücadelesi olmadan yol almak olası değildir. Bir şeyler yanlış yürütülüyor diye düşünüyorum. Hani meşhur deyimle ‘Atı arabanın arkasına bağlayarak’ yol almaya çalışıyorlar gibi bir duyguya kapılmış durumdayım. Evrensel değerlerin üretildiği ve savunulduğu, bilimsel bilginin üretilerek toplumun hizmetine sunulduğu birer araştırma ve eğitim kurumları olması gereken üniversiteler ne yazık ki adım adım içi boşaltılarak egemen zihniyetin yeniden üretildiği, belirli cemaatlere mensup kişilerin istihdam edildiği, bilimsel bilgi üretenlerin itibarsızlaştırıldığı, ‘biz ve onlar’ şeklinde özetlenecek bir ötekileştirmenin ayyuka çıkarıldığı ve evrensel değerlerin değil piyasa kurallarının hakim kılındığı birer devlet dairesine dönüştürülmüş durumdadır.
Yapılanlar yetmezmiş gibi “üniversiteleri ele geçirme” gibi ilkel ve insanlık değerlerine aykırı bir amaçla donatılmış saldırganlar gittikçe daha cesur hale getirilmektedir. Bu hale getirilen üniversitelerin barış ve çözüm konusunda topluma öncülük etmesi düşünülebilir mi? Bu koşullarda can güvenliği olmayan insanların olduğu bir ‘üniversite’ ne kadar üniversitedir? Dicle Üniversitesinde son üç gündür yaşananları düşündükçe tüylerim ürperiyor adeta. Yanı başımızda kaynayan bir kazan var bildim bileli: Orta ve Yakın Doğu. Her gün bombalar patlar ve ortalama 30 insan öldürülür. Çatışma ve savaşlar hiç eksik olmaz bu coğrafyada. Amaçlardan biri bu mudur acaba? Üniversiteler bu amaca kurban mı edilecek bir kez daha? Barış için çaba harcayanları bu konuları bir kez daha düşünmeye ve bu çabaların teminatı olması gereken hükümetin ilgili birimlerini daha sorumlu ve güven verici bir tutum almaya davet ediyorum.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et