10 Nisan 2013 10:24

IMF'ye olan borcun kapanması ne anlama geliyor?

IMF'ye olan borcun kapanması ne anlama geliyor?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir süredir kamuoyunda Türkiye’nin IMF’ye olan borcunun kapatılması tartışılıyor. Dile kolay, 1947 yılında IMF’ye üye olan Türkiye 1961 yılından bu yana geçen 52 sene içerisinde imzalanan 19 stand-by anlaşması çerçevesinde toplamda 47 milyar dolara varan kredi kullandı.
Özellikle Türkiye’nin yakın tarihi açısından IMF’nin ülke ekonomisinin ve elbette siyaset sahnesinin şekillenmesinde başlıca aktörlerden biri olduğuna hiç şüphe yok. Ülkenin ekonomik ve toplumsal dönüşümü açısından önemli kırılma dönemlerinde hep IMF’nin adı ön plana çıkıyor. 12 Eylül darbesi de IMF ile imzalanan stand-by anlaşması çerçevesinde açıklanan 24 Ocak kararlarının uygulamaya konulabilmesi açısından elzem bir toplum mühendisliği çalışmasıydı. Diğer borçlu ülkeler için de sayısız örnekler vermek mümkün.   
AKP hükümeti ilk olarak IMF’ye olan borcun 2012 yılında kapatılacağını belirtmişti. 2013 yılına sarktı. Mayıs ayında yapılacak 426 milyon dolarlık son geri ödeme ile birlikte nihayet 52 yıllık bir defter de kapanmış olacak.
Bir daha açılmamak üzere diyemiyoruz. Çünkü ekonominin yabancı fon girişlerine bağımlılığında bir değişim yok. Uluslararası piyasalarda faizlerin yükseldiği, fon çıkışlarının yaşandığı bir ortamda IMF tekrar “kurtarıcı” rolüyle karşımıza dikiliverecektir.
IMF yapısı itibariyle krizlerden beslenen bir kurum. 1980’lerdeki borç kriziyle birlikte borçlu ülkeler üzerindeki kontrolünü arttırdı ve Türkiye dahil birçok ülkede neoliberal dönüşüme öncülük etti. Asya Krizi ve 2001 krizlerinde sorunlu ülkelerden alacakları 100 milyar SDR’nin (1 SDR= 1.5 dolar) üzerine tırmandı. Alacaklar arttıkça kurumun dünya ekonomisindeki rolü de büyüdü. Ne var ki, özellikle 2001 yılındaki Türkiye ve Arjantin krizleri sonrasında kurumun politikaları eleştiri bombardımanına tutuldu. Dünya ekonomisindeki toparlanmayla birlikte IMF’nin etkinliği de azalmaya başladı. 2004 yılından itibaren önce Rusya ve Güney Kore sonra ise Brezilya ve son olarak 2006 yılının ocak ayında Arjantin IMF’ye olan borçlarını kapattılar. Burada Türkiye için özellikle Arjantin dikkat çekiciydi. 2001 yılında bizden çok daha sert bir kriz dalgasıyla sarsılan Arjantin bizden tam 7 yıl önce bağlarını koparttı IMF ile. 2007 yılına gelindiğinde kurumun toplam alacakları 7 milyar SDR’ye gerilemişti. Ve borçlular arasından Türkiye ve Amerikan işgali altındaki Irak dışında pek dişe dokunur bir ülke kalmamıştı. Kurum bünyesindeki çalışanların maaşlarını ödemekte zorlanırken daralma yoluna gitti. Tam IMF’nin şaşaalı günleri geride kaldı derken imdada 2008 krizi yetişti. Özellikle Avrupa borç krizi sonrasında kurumun üye ülkelerden alacakları toplamı 96 milyar SDR’nin üzerine tırmandı. Bugün kurumun normal kredilerden doğan alacaklarının yüzde 86’sı sorunlu Avrupa ülkelerine açılan kredilerden oluşmakta. En büyük borçlular ise sırasıyla Yunanistan, Portekiz, İrlanda, Romanya ve Ukrayna.
Görüldüğü gibi Türkiye’nin IMF’ye olan borcunun kapatılması pek de sıra dışı bir durum değil. Kaldı ki, 2009 yılı içerisinde Türkiye, kurumun ekonomisi sağlam ülkelere kolay kredi imkanı sağladığı esnek kredi hattından faydalanmak üzere niyetini belirtmiş ama sonrasında maliyeti yüksek bulduğu için vazgeçildiğini açıklamıştı. O dönemde Türkiye’nin gerekli kriterleri sağlayamadığı kamuoyunda tartışılmıştı.
Bugün IMF’den yeni bir kredi arayışına girilmemesi Türkiye’nin yabancı kaynak ihtiyacının azaldığı anlamına gelmiyor. Aksine, ülkenin brüt dış borç stoku 2002 yılında 129 milyar seviyesinde iken, 2012 yılı sonu itibariyle 336 milyar doları buldu. Bu rakamın 226 milyar doları özel sektöre ait. 2005 yılında dış borcun GSYİH’ye oranı yüzde 35.4 seviyesindeyken, yüksek büyüme hızına rağmen yüzde 42.8’e ulaşmış durumda. Kronikleşen cari açıkla birlikte dış borç stokumuz da katlanıyor.
IMF bu ülkede misyonunu fazlasıyla yerine getirdi. Bugün gelinen noktada bu denli fon akışlarına bağımlı bir ülkede uluslararası sermayenin taleplerinin yaşam bulması için artık IMF’ye ihtiyaç yok. AKP raydan çıkacak olsa kredi derecelendirme kuruluşları hükümeti raya sokmakta gecikmiyor. IMF ise ancak tren devrildikten sonra devreye giriyor.
Lafın kısası IMF’ye olan borcun kapatılması ekonomik bağımsızlık anlamına gelmiyor.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa