Karıştırmaca 4: İnanma, iman ve din arasındaki münasebet/sizlik
Fotoğraf: Envato
İnanma, iman ve din aynı şeyler mi? Müminler inanıyorlar mı, iman mı ediyorlar? Tanrıya mı, dine mi iman ediyorlar? Veya dinin sayıltıladığı Tanrıya mı?
Müminler “Tanrıya” mı inanıyorlar, onu bilemiyorum, ancak dine iman ediyorlar. İnanıyorlar mı, onu da bilemiyorum, ancak iman ediyorlar. “İnanamıyorum ama iman ediyorum” denilebilir mi, bana kalırsa, tam da böyle bir inanma boşluğu olduğu için, din eğitime (zorla belletmeye, ezberletmeye, telkine) çok önem veriyor. Eğer inanma imana yeterli olsaydı, insanlar akıl, felsefe ve bilime yönelir; buradaki kanıt ve ispatlarla “imana”, “dine”, “İslam’a” ulaşırlardı. Farabi böyle bir ümidi korumaya çalışmış, Gazali ise tam tersine ama daha doğrusunu söylemiştir. Sünni İslam anlayışında, herşey hakkında tefekkür edilebilir ancak öncesiz sonrasız olan, “etkin akıl/külli akıl” olan “Allah üzerine tefekkür edilemez/ fikir yürütülemez.” Münfail aklın, eksik aklın, yaratılmış aklın “yaratanı” kavramaya gücü yetmez, hep eksik kalır, fazla uğraşırsa da şirke girme riskiyle karşı karşıya kalır.
Tam da inanma, iman ve din münasebet/sizliği, en azından inanma ile dine imanın münasebet/sizliği buradan kaynaklanıyor.
“İnanma” çoğu kez saf ve insani, en azından daha bireysel/zihni düzeydedir. “İman” ise “inanmanın” toplumsal düzenlenmesine konu olmuş halidir. “İmanın”, aslında bireylere ait “inanmanın” sosyokültürel düzenlenişine ilişkin olduğu söylenebilir. Yani bireysel, zihni, psişik esaslı inanma toplulukça düzenlenerek imana dönüştürülmektedir. Bu anlamda imana, inanmanın yabancılaşma veya belli bir katılaşma hali de denebilir.
İmanın bir üst aşamadaki formu verili “din”dir. İman zamanla birikerek yeni kuşaklara hazır kültür yani din olarak sunulduğunda inanma artık din ve iman tarafından tümden ele geçirilmiş olmakta, imanın bir dine bağlanması insani yanını tümden yok sayması noktasına varmaktadır.
“İman” ile “dini” ayırırsak, iman bireysel inanma ile verili olanın sınırlarında iken, din tam bir kültür dizgesine denk sayılabilir. Dinler tarihi de inanmadan iman ve dine doğru nasıl geçildiğini çok yerinde bir şekilde gösteriyor: İnanma önce daha dağınık mitolojiler halinde iken çok tanrılılıkta biraz daha dizge -iman- haline geliyor, tek tanrılılıkta total bir sisteme –dine- dönüşüyor. Sistemleştirildikçe de yani büyüden mitolojiden tektanrıcılığa doğru geçildikçe de, daha bütüncül, daha total, daha “donuklaşmış” bir hal alıyor. Artık kültür haline geldiğinde topluluk ve kişilerden önce verili olarak duruyor. İnsan ve gruplar bu verili norm ve kabullerin sınırlarında yaşıyorlar dini. Bu yüzdendir ki yani din bir sosyokültürel sistem olduğundan dolayıdır ki, kilise, cami, muhafazakarlar en çok da dinin eğitimi ve dahası “dini eğitim” üzerinde ısrar ediyor, aksi takdirde geriye ilgili dinden pek fazla bir şey kalmayacağı kaygısını taşıyorlar. Devlet inanç ve iman alanını düzenleyemeyeceğine göre, dini düzenliyor demektir. Dindarlar da imanlarından kaygılandıkça dine, şeriata sarılıyorlar.
İnanmanın imana, imanın dine teslim edilişini, AKP’nin akıl hocalarından biri olan İslam Hukuku Profesörü Hayrettin Karaman (Aklın ve Bilimin Mürşidliği) çok güzel özetlemektedir:“İnsanın aklı, bilgisi ve tecrübesi çok değerlidir, insan bu sayede insandır, yükümlüdür ve sorumludur. Ancak hayatta bunlar yeterli değildir, insanların beşer üstü bir mürşide ihtiyaçları vardır. Akıl bu mürşidin irşad ışığı doğrultusunda yolunu bulacak, gücünün dışında kalan alanlarda yanılmaktan kurtulacaktır, bu irşad İslâmdır; (…) İslâmda hakimiyet, kayıtsız ve şartsız değil, vahyinde belirlenmiş olan Allah iradesine bağlı (kayıtlı ve şartlı) olarak millete aittir.”
Yani akıl imanı, iman dini, din İslam’ı aşamaz. Fani olanlar “Allah hakkında tefekkür edemez”. O halde din nasıl akıl, bilim veya eğitim konusu olacak? Olsa olsa telkin ve iman konusu olabilir.
Artık din imanı, iman inanmayı esir almıştır. Artık insan ve inanma “şartlı”dır.
- Okul yok, yemek yok, elektrik yok, internet yok ama "uzaktan, "kesintisiz" eğitim şahane 17 Ocak 2025 04:02
- MEB’in başarısı muhteşem tıklanma rekoru: İnsanın iyi ki pandemi ve deprem olmuş diyesi geliyor 10 Ocak 2025 04:58
- 22 yıllık, 72 yıllık gerileme: MEB’in, AKP’nin, milli görüşün ‘Milli Maarif’ ve ‘MESEM’ başarısı 03 Ocak 2025 04:26
- Türkiye ve Suriye yüzyılı mütaşerik maarif ve rejim modeli 27 Aralık 2024 04:43
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42