Aşırı şişirilmiş bir benlik duygusuyla Madrid çayır çimeninde uğranılan bozgunun patlaması, yabancılarınkine benzer bir ad konulunca onların düzeyine erişilebileceği düşünülen o garip adlı arenada oldu. Hani dünyanın parasına alınmış oyuncunun çim üzerinde kayarak gol sevinci yaşayacakken ayağının bile değil de dizinin çime takılıp tökezlediği ve sonrasında da  Cüneyt Arkın benzeri devinimlerle kendini yere çaldığı karşılaşmada.
Ortalık öyle bir karıştı ki tutabilene aşk olsun; hem de kuş konsun. Benliği çokca şişirilmiş adam aldı başını gitti ki giderken yardımcılarını da sürükledi ardı sıra. Çimleri ota dönmüş o yeşil alan, adına yakışır bir arena oldu sanki. “ Kırk yılımı verdim arkadaş” diyen arkadaşın 40 yıl sonunda geldiği nokta buysa, o kırk yıl boşa geçmiş gibi görünüyor.
Olay, gecesinde çok tartışıldı  akcamın her yerinde. Gündüzünde ise yazılı basının boyalı sayfalarında. Daha da konuşulacak olan imparatorenin bu davranışı,  akil adam seçilmemesinin ya da ayaktopu topluluğundan en azından kendisinin alınmamasının hırçınlığı değildi kuşkusuz; ama bundan da en çok birden bire gündem dışı kalan akil insanların rahatsız olduğu bir gerçek.
Bülend Karpat, yaklaşık dört ay önceki bir yazısında imparatorenin bu davranışın ipuclarını vermişti türlü çeşitli bilimi de içine alan çözümlemelerle.  “Bilgi mi, deneyim mi?​”  dediği yazısında, bilgi ve deneyimin önemini  imparatore üzerinde  ve olağanüstü övgüler eşliğinde şöyle tartışıyordu Karpat:   “Artık o bilir ki, hava şartlarının çok değişken olduğunu, zamanın nasıl en ince teferruatına kadar hesaplanmasını gereken durumlarda nasıl karar vereceğini.” Gerçi tümcenin başı ile sonu arasında ve bir de ortasında dilin bilimsel kurallarına uymayan kurulumlar vardı; ama imparatorenin Arena’ daki o patlamasının  bilinçli olduğunu gösteriyordu yine de. Ben tümcenin yanlışlığının derdinde olduğum için bu konuyu atlıyorum.  Tümcenin başının ve sonunun ayrı tellerden çalmasının yanısıra sözün ortasından sonuna doğru giderken “…hesaplanmasını gereken durumlarda…”  deyişinde hesap  iyi yapılamamıştı sanki.  Karpat, “…hesaplanması gereken..” ya da  “…hesaplanmasını gerektiren…” diyebilseymiş övgüler yağdırdığı adam gibi iyi bir hesap adamı olacakmış; ama olmamış kimi zaman olduğu gibi.  
*
“Mışıl, mışıl bir uyku çeken dinlenmiş beyinler ve kaslar” sözü öncesinde sözünü ettiği “ter idmanı ve kalori hesapları yapılmış mükellef bir yemek”  gibi eylemlerin beyinleri ve kasları dinlendirdiğini varsayarsak tümceye bir şey denilemez, bütün bunların bu dinlendirme işini nasıl yaptığını düşünmenin ötesinde. Ama bu dinlenmeyi uyku sağlamışsa o zaman sözde yine bir hesap yanlışı var demektir. Çünkü, bunun “Mışıl, mışıl bir uyku sonrası dinlenmiş beyinler ve kaslar”  tümcesiyle anlatılması daha uygun görünüyor dilin matematiği gereği. Yoksa ter idmanı ve mükellef yemeğin beyinleri dinlendirmiş olması gerekiyor ki sağlık açısından sakıncalı olsa da aç adam uyuyamaz anlamı da çıkıyor bu bilgi ve deneyimden.
    *
“Bu şartlar altında hazırlanan güçlü bir takımın, karşısında hangi takım olursa olsun. Kazanması kadar doğal bir şey olamaz”  sözünün ilk tümcesinde önce virgül, sonra nokta kullanılmasaymış ve sözün tümü tek tümcede toplansaymış ki, öyle olması gerekiyor, hesap tam tutacakmış; ama bilgi ve deneyim burada da bir işe yaramamış.
“İşte deneyimin size getirdi artı sonuçlar”  sözünde ise eksi bir sonuç vardı, çünkü “getirdi”  sözcüğü yarım kalmış ve “getirdiği”  olamamıştı. Ve bu tür tamamlanamamışlıklar hep oluyordu.
*
Yazının son sözünde ise “Bir başka kavram kargaşası daha vardır”  diyor ve “Çok bilen mi, çok gezen mi?​”  sorusuyla noktayı koyuyordu kendince; ama yeni bir kargaşaya da çanak tutuyordu. Ne yapardı ki bunlar? Yani bilenle, gezen? Bunların karşıkarşıya gelip bir kavram kargaşasına neden olduklarını hiç duymamıştım okuyan yazan biri olarak. “Çok bilen, çok yanılır” dı, “Çok okuyan değil, çok gezen bilir” di de “Çok bilen mi, çok gezen mi?​” sözü gerçekten bir kargaşaydı.  Aslında kargaşa kavramda değildi, kafadaydı. Bilgideydi, deneyimdeydi.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et