15 Nisan 2013 11:18

Aklın ve siyasetin gereği!

Aklın ve siyasetin gereği!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Erdoğan’ı MHP ve CHP’nin ulusalcıları, “PKK’lilerin sınırdan nasıl çıkacakları” konusunda sıkıştırıyor. Çünkü sürecin “yumuşak karnı”nın burası olduğunu fark etmiş durumdalar. Başbakan Erdoğan da bu sıkıştırmalar karşısında, bazen “Askerin yeni bir emir isteği yok” diyor, ertesi gün “Gerekirse asker ve polise yazılı emir veririz”, bir başka gün ise “Emniyet ve  Valiliklere de genelge göndeririz” diyor. Ama soru hep açıkta kalmaya devam ediyor: “PKK’lileri gören asker ve polis ne yapacak; onları seyir mi edecek yoksa müdahale mi edecek; Müdahale edersem sürece zarar veririm diyen asker ve polis yasalar karşısında sorumlu olmaz mı?​” Hukukçular “Olur!” diyorlar. Nitekim Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’e konuşan Yargıtay Onursal Başsavcısı Sami Selçuk, bu sorunun öyle emirle, genelgeyle çözülemeyeceğini; çükü “yazılı emir” ya da “genelgenin” savcıları, emniyeti ve askeri sorumluluktan kurtaramayacağını söylüyor. Selçuk, sorunun tek çözümünün de “Meclisten bu durumu düzenleyen geçici bir yasa çıkarmak” olduğunu belirtiyor.
Peki, AKP Hükümeti neden Meclisten birkaç maddelik yasa çıkarmayı göze alamıyor?
Öyle ya; yasa için yeterli çoğunluğu var. Dahası BDP de destekler böyle bir yasayı. Hatta CHP’nin içinden de azımsanmayacak bir destek çıkabilir böyle bir düzenleme için.
Ancak Hükümet, “Terörist bir örgütle uzlaştı ve yasa çıkardı” üstünden yürütülecek propagandadan çekiniyor görünüyor. Ama daha da önemlisi Hükümetin, “PKK’yi terörist bir örgüt olarak gösterme avantajını” elinde tutmak istediği anlaşılıyor. Oysa çok açık ki, en azından İmralı görüşmelerinin başlamasından beri PKK’ye “terörist bir örgüt”, Öcalan’a da “teröristbaşı” demek bütün inandırıcılığını yitirmiş bulunuyor. Çünkü açıktır ki Öcalan ve Kandil’le konuşulan, “Türklerin ve Kürtlerin gönüllü olarak bir arada yaşamalarının koşulları”dır. Dolayısıyla bu görüşmenin bir tarafını oluşturan BDP-Öcalan-Kandil (+Avrupa) üçlüsü, Kürtlerin temsilcisidir ve hükümet de bunu böyle görüyor. Fiiliyatta böyle ama resmiyette ise görüştüğü “tarafı”, AKP Hükümeti “terörist” olarak görmeye devam ediyor. Hatta Hükümet, görüşmelerin “Terörü ortadan kaldırmaya dönük” olduğunu söylemeye de devam ediyor.
Nitekim bu durum saçmalığını yetkililer de görüyor olmalı ki, Türkiye’nin NATO şemsiyesi altında kurduğu Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi (TMMM)’nin İngilizce olarak yayımlanan “Aylık Terörizm Raporu”nda, İmralı görüşmelerinin başlamasından beri PKK’nin adını “terörizm”le bir araya getirmediği görülüyor. Bu çelişkiyi sağ ve sol ulusalcılar da görmekte ve açıkça “Çatışmasızlığa hayır; savaşa devam edilmeli” demek yerine “Teröristle devletin barış yapmasının mümkün olmadığı” iddiasından kalkarak, saldırıları buradan yönetiyorlar.
Bir yanıyla bakıldığında da bu durum süreci, gerçekten de hem provokasyonlara açık hale getiriyor hem de atılan adımların anlamlı olup olmadığını tartışılır hale getiriyor. Bu yüzden de bugün iki şey yapılmak durumundadır. Birincisi PKK’ye “terör örgütü”, Öcalan’a da “teröristbaşı” demekten, bu yaklaşımın gerektirdiği rezervlerden kurtulmak gerekmektedir. İkincisi ise sınır dışına çıkışların sağlıklı yapılabilmesi için savcıların, askerin ve polisin de uymak zorunda olduğu bir yasa çıkarmaktır. İlk maddeye uyulursa yasal düzenleme yapmak hiç de zor olmayacağı gibi belki yasaya da ihtiyaç kalmadan, “genelgeler” ve “yazılı emirler”le pek çok sorun çözülebilecektir.
Aklın yolu da budur!
İleriye doğru bir adım atmak için siyasetin gereği de budur.
Peki Erdoğan ve Hükümeti bu adımları atabilir mi; bunu yakında göreceğiz.
Ama atmazsa, şer güçlerin provokatif girişimleri etkili olacak, süreç “geri tepmeye” başlayacaktır. Ki, bu AKP için bu adımları atmaktan çok daha büyük sorunlar yaratacaktır!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa