Faili meçhulden faili bilinire sağlıkta şiddet
Fotoğraf: Envato
Bilmem nereden başlamalı? Eskilerin “Bir söz söyle bin ah işit” sözünden mi yoksa bir kelimenin ilk hatırlattıkları bahsinden mi?
Kelimeler de canlılar gibidir; anlam yükler, bazen de anlam sileriz onlardan. Misal “ilaç” desem aklınıza ilk hangi sözcük düşer? Ya şiddet?
Kelime / akıl oyunlarını severiz. İnsanlığımızdandır.
Misal “Irak” dediğimizde kiminin aklına “uzak” gelir, kimimizin ”komşu ülke” diyesi… Oysa yıllar önce hekim meslek örgütü TTB “onlara Irak bize yakın” derken zaman tezkereli yılları gösteriyordu; ibre ise işgal ve savaştan yanaydı.
Yine aynı yıllarda TTB için iş bırakma ne tek başına grev ne de tek başına görevdi. Sağlıkçılar onca yıldır buna G(ö)REV diye geldiler. Nasıl olmasın ki?
Bu ülkede ilaç dendiğinde insanların aklına “hasta / hastalık” gelirken eğer bir bakan için akla gelen “para” ise durum vahim. Kanser hastası bir üniversite öğrencisi bir bakana “ilaçlarımı temin edemiyorum” dediğinde bakan cebine para koyup sıvışıyorsa buna grev değil de g(ö)rev dememek mümkün mü?
Nasıl da içtendi sözleri kanser hastası gencin: “Ben ilaç dedikçe, bakan para dedi” sözleri sağlıkta metalaşmanın geldiği noktayı özetliyordu. Her bir insan kendi yaşanmışlığı üzerinden kavrıyor sağlıktaki piyasacı düzenlemeleri. Misal kanser hastası olarak onun payına da ilaçlarını temin edemediği için yarım kalmış tedavi, cepten ve bir başına yurt dışından ilaç temini düşmüştü. İşte bu yaşanmışlık şu sözlerle örgütlü itirazı adeta g(ö)reve davet ediyordu: “İlaçlar neden serbest piyasa? Neden devlet bu konuda elini eteğini çekmiş durumda. Başta inanmak istemedim ama süreç gerçekten öyle işliyordu. Her başvurduğum yerde ilaç yok dendi.”
Tam da böyle bir zaman diliminde sağlıkçılar yine g(ö)revdeler bugün. Bundan tam bir yıl önce Gaziantep’te piyasacı sağlık ortamının yarattığı şiddet ikliminde Dr. Ersin Arslan’ı yitirmiştik. Sağlık meslek örgütleri ortak bildirilerinde “Biz sağlık çalışanları, işimizin zorluğunu biliriz. İşimizi yaparken karşılaşacağımız sorunları, riskleri çoğunlukla tanırız. ‘Sağlık olsun’ der geçeriz çoğu zaman. Ama bu kez farklı; böyle olmaz! Böyle sağlık olmaz. Böyle sağlık sistemi olmaz. Sağlık emekçileri tek yürek mücadele edecek, bu şiddet bitecek. 17 Nisan 2013 Çarşamba günü g(ö)revdeyiz” diyorlar.
Şimdi asıl soru bu bildiride ifade bulan sağlıkçıların ‘tek yüreğinin’ içinde kendimize yer açıp açamayacağımız. Belki de ondan da önemlisi şiddeti sağlık alanıyla mı sınırlandıracağız? Aslında bunun önemli ipuçları mevcut. Misal geçen yıl Dr. Ersin’in yaşamına kıydıklarında Fenerbahçe – Galatasaray maçına futbolcular ortak pankartla çıkmışlardı: “Sporda ve Sağlıkta Şiddete Son”
Biliyoruz ki bu hekim cinayeti ilk değil. Dr. Göksel Kalaycı İstanbul’da, Dr. Ali Menekşe Giresun’da, Dr. Atilla Orhan İzmir’de önceki yıllarda öldürülmüşlerdi. Onlar hasta yakınlarının katil kılındığı bir sağlık sisteminin katlettiği hekimlerdi. Ya Dr. Mehmet Emin Ayhan, ya Dr. Zeki Tanrıkulu, Necati Aydın Veysi Sızlanan, Hamit Pamuk ve onlarca sağlıkçının katili kim ola?
Evet, onlarca sağlık çalışanı faili meçhul cinayetlere kurban edildi bu ülkede… Onları katledenler hasta yakını değildi, derin mi derindeydi azmettirenleri. 1998 yılından bu yana aralıksız her 14 Mart Tıp Bayramı’nda İzmir’de sağlık çalışanları kordonda denize karanfil atarak hatırlıyorlar faili meçhulde katledilen meslektaşlarını. Andıkları hiçbir faili meçhul sağlıkçı İzmirli değildi. Tamamı Kürt sağlıkçılardı. İzmir barışa karşı diyen toplum mühendislerine, ırkçı şoven odaklara inanmamak için bundan sahici ne olabilir ki?
Eğer bizler “sağlıkta şiddete son” derken sağlıktaki faili meçhul cinayetleri de bir arada anamazsak çözüme yol almak pek mümkün değil. İşte o nedenle ben kendi adıma bugün g(ö)revimin içinde faili meçhul kılınmış cinayetlerde katledilmiş sağlıkçı kardeşlerime de yer ayırıyorum. Bilinmeli ki sağlıkta artan şiddeti salt piyasacı sağlık sistemi ile izah edemeyiz. Çatışmalı yılların, “Devlet eliyle uygulanan sistematik şiddetin” bu hastalıklı ruh halinde önemli rolü mevcuttur.
Sağlıcakla kalın.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29