16 Nisan 2013

Demir yolcular ve sağlıkçılar bize ne diyor?

Dün demir yolcular grevdeydi; bugün de hekiminden taşeron çalışanına, sağlık çalışanlarının grev günü!
Demir yolu grevinde Türk-İş’e bağlı Demiryolu-İş Sendikası ve Memur Sen’in Ulaştırma-Memur Sen’in yer almaması, sağlıkçıların mücadelesinde de Türk-İş’e bağlı Sağlık-İş ve Memur Sen’e bağlı Sağlık Sen Sendikası’nın yer almaması elbette ki bu sendikaların yöneticileri hakkında “Ne dense yeridir” durumu yaratmaktadır. Çünkü bu sendikaların yöneticileri, sendikalarına “yandaş sendika” nitelemesini hak ettirmektedirler. Ama bu işkollarında çalışan emekçiler için şu söylenebilir ki, bu sendika yönetimlerine karşı bayrak açmak artık ertelenemezdir. Çünkü hükümetin gerek sağlıktaki politikaları, gerekse demiryollarındaki özelleştirme girişimi, sadece ülke menfaatleri, halkın sağlığı ve ulaşım hakkını değil aynı zamanda bu sendikaların üyelerinin haklarını ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Ve işçilerin ödediği aidatlardan maaşlarını alan sendikacılar sermayeye ve AKP Hükümeti’ne hizmet ederken işçiye, emekçilere açıkça ihanet etmektedir.
Ancak sorun sadece bu işkolundaki yandaş sendikacılarla ilgili değildir. Gerçekte çok daha vahim bir sorunla karşı karşıyayız.
Şöyle ki;
1-) Demir yollarının özelleştirilmesi sadece BTS, TUS ve demiryolu emekçilerinin çeşitli örgütlerinin sorunu değildir. Tersine bugüne kadar yapılan özelleştirmelerin bir devamı; halka yönelik bir hizmetin daha büyük sermayedarların rant alanına çevrilmesi, kamu hizmetinin metalaştırılmasıdır. Dolayısıyla; tüm emek güçleri, önceki özelleştirmeye karşı mücadelelerin yenilgisinden de dersler çıkararak sendikalar başta olmak üzere Türkiye’nin tüm dinamik güçleri sermaye hükümetlerinin bu politikalarının karşısında ortak mücadeleye girmek zorundadırlar. Bu yüzden de tüm emek ve demokrasi güçlerinin demiryolu emekçilerinin yanında saf tutması, geri durulmaması gereken bir görevdir.
2-) Sağlıkçılar uzun zamandan beri, aslında 75 milyonluk halka karşı bir saldırı olan hükümetin sağlık politikalarına karşı direniyor. Yani Tes-İş’in Petrol-İş’in, TMMOB’nin,… üyeleri başka kaynaklardan mı sağlık hizmeti alıyorlar? Hayır elbette! Bu yüzden de hükümetin sağlığı alınır satılır bir metaya dönüştürmek için attığı adımları geri aldırmanın tek yolu, “parasız, kaliteli ve ulaşılabilir bir sağlık hizmeti” mücadelesinin tüm emek örgütlerinin, sendikalarının, demokrasi güçlerinin ortak mücadelesine dönüşmesidir.
Bu iki grev bu sorumluluklarımızı hatırlattı ve yeni bir mevziye girme yükümlülüğümüzü yüzümüze çarptıysa bir anlamı olacaktır. Aksi halde, “Demir yolcular iyi mücadele ediyor”, “Sağlıkçılara helal olsun kimse onlar kadar mücadeleci olmaz” diyerek eyleme katılanları evinin balkonundan alkışlayan örgütsüz vatandaşlar gibi davranmaya devam etmek, bırakalım, sınıf mücadelesini, insanlığın geleceği mücadelesi, bu örgütlerin yöneticilerinin üyelerine, çocuklarına, torunlarına karşı en önemli yükümlülüklerini yerine getirmemesidir.
Bu taşınması ağır bir yüktür!
Peki, öyle seyredeceksek, sağlıkçıya, demir yolcuya en fazla alkış tutan bir destekle yetineceksek, iki hafta sonra hangi yüzle 1 Mayıs alanında ortak mücadeleden, işçi sınıfının birliğinden, sermayenin ve hükümetin saldırılarına karşı mücadelenin ortak olması zorunluluğundan söz edeceğiz?
Evet gerek demir yolu işçileri gerekse sağlıkçılar üstlerine düşeni yapıyorlar, kim destekliyor, desteklemiyor bakmadan yapmalıdırlar da. Onların mücadelesi olmazsa bu mücadele yürümez elbette.
İki günlük eylemden çıkarılacak en temel ders, demir yolcuların ve sağlıkçıların bizleri ortak mücadeleye çağırdığıdır. Sermayenin saldırılarını püskürtmek için emek mücadelesinin ayağa kalkmasından başka bir yol yoktur.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et