Halkı halkla vurma taktiği
Sermaye partileri ve hükümetleri ile onların hizmetinde meslek icra eden sermaye aydınları için, var olan toplumsal “düzen”, eksiklikleri olsa bile, “demokratik” ve “barışçıl”dır! “Halk iradesinin ürünü”dür ve “Halkın istediği sistem”dir! Beklenti, halkın; işçi ve emekçilerin sermaye düzeniyle uyumu; “barışı”dır! Propaganda ve siyasi manevralarla iktisadi satın almaların yetmediği yerde zor devreye girer: polis, asker, korucu, özel kuvvetler, kontrgerilla vs. Halka layık gördükleri burjuva düzenini, halkın sistemi göstererek, ona karşı muhalefeti “halk iradesi karşıtlığı”; barış ve demokrasi karşıtlığı gösterirler.
“Barış” ve “Kürt sorununda Çözüm”e de aynı zemin üzerinden aynı mantıkla yaklaşıyorlar. AKP’nin ve Erdoğan’ın “entelektüel sözcüsü” kimliğiyle konuşan Yalçın Akdoğan, “Halkın istemediğini kimse yapamaz!” diyor. Halkı halka vurdurma, kendi görüş ve politikalarını halka ya da onun bir kısmına yayarak halk üzerinden uygulama taktiğidir bu. Oysa, Kürtlerin ulusal istemlerinin-hiç değilse, “çözüm görüşmeleri” kapsamında dile getirilmiş olanları kabul edilmeksizin, Kürt sorunu çerçevesinde bir “barış”tan söz dahi edilemez. Aksi bir tutum, Kürtlerin, ve onlarla birlikte işçi ve emekçilerin siyasal demokratik taleplerini, bazı gerici güruhların ardına gizlenerek, reddetmeye; Türklerin azınlık bir kesimini, Türk halkının çoğunluğunun ve Kürtlerin karşısına çıkarmak demektir.
Başbakanın her emri “kanun hükmünde” iken, “Başbakan, padişah mı, halkın kabul etmeyeceği bir şeyi nasıl verecek, hukukun cevaz vermediği bir adımı nasıl atacak?” diye ahkam kesen Akdoğan’ın yaklaşımı, bu vurdurma taktiğinin ifadesidir. “Çözüm süreci, silahla alınmak istenenlerin farklı bir yol ve yöntemle yerine getirilmesi süreci değildir...” dendiğinde, Kürtlerin istemlerinin reddi için gerekçeler arandığı ve kamuoyu oluşturulmak istendiği, düşünülür. “Seçimle iktidara gelmiş hiçbir iktidar halka rağmen bir adım atamaz, anayasal ve yasal düzene rağmen oldubittiler yapamaz” çıkışı, halk istismar edilerek, halka karşıtlığı çok açık olan “anayasal ve yasal düzen”e ne kadar cansiperane sadık olunduğunun itirafıdır.
Anayasa ve yasalara ruhunu 12 Eylül cuntasının verdiği biliniyor. Oraya sığınmak ile halkın istemleri yan yana getirilemez. AKP ve hükümeti yasaları ve anayasayı, çıkarları neyi gerektiriyorsa öyle tanımlayıp uygulamaktadır. Sömürü ve baskıyı temsilen, sermaye çıkarları için, ya da ABD gibi emperyalistler istedi diye yapılacaklar söz konusu olduğunda, kanunlarca “cevaz olmayan”ların yapılıp halkın istemi gösterildiğini, Akdoğan gibileri dahi gizleyebilme kudretine sahip değiller.
Kürtlerin ne için mücadele ettikleri, silaha sarıldıkları, milyonlarla alanlara çıktıkları; ve bugün hangi taleplerle bir “barış” istedikleri belirsiz değil. Taleplerinin kabulü, ülkenin demokratikleştirilmesi yönünde bir ilerlemeyi de ifade ediyor. İP’li-MHP’li karşı grupların eylemlerinin ardına gizlenilemez. Bunları halka mal edip, “Halkın istemediğini kimse yapamaz!” diye ortaya çıkmak, politik kurnazlık sayılır ama inandırıcı olamaz. Halk, çoğunluğuyla çatışmaların bitmesini ve Kürtlerin dil özgürlüğü-eğitimi, kendini idare gibi taleplerinin karşılanmasını istediğini tutumuyla ortaya koyuyor. Bu çünkü yalnızca Kürtlerin değil, tüm emekçilerin, ezilen kesimlerin yararına bir değişim ve gelişme olacak.
Halkı halkla vurma taktiklerini yaşama geçirmeye çalışırlar, halkları kuşatan koşulları, yüz yıların -değişmekle birlikte varlığını sürdüregelen yargılarını; propaganda ettikleri görüşlerin halka etkilerini sömürmeye çalışıyorlar.
İleri işçi ve emekçiler, bu gerici politik tutumu teşhir ederek halk kitlelerine, barıştan, demokrasiden, Kürt sorununun çözümünden söz eden herkesim ve herkes aynı şeyden söz etmediklerini açıklamak durumundadırlar. Demokrasi, demokratik haklar, barış ve toplumsal-siyasal sorunların çözümünden yanalık ile bunlara karşıtlık, farklı sınıf, kesim, kişi ve partilerin savundukları toplumsal sistem ve üretim ilişkilerinden bağışık değildir.
Evrensel'i Takip Et