İki kitap* okudum dünyam değişmedi de günlerim hoş geçti; bana da bir hoşluk geldi. Dahası yaşamımın gelecek günlerinde de canım çektikçe okuyabileceğim iki kitabım daha oldu. Çünkü, bayağı bir beğendim, sevdim, coşkulandım. İkisini de bitirdikten sonra, damakta hoş bir tat bırakan yemek gibiydiler. Şalgam suyu eşliğinde içtiğim iki tek rakı gibi. Okudum bitirdim; ama daha okuyasım vardı.
Ödül kitaplardan böyle bir hoşluk çıkması da işin başka bir güzel yanıydı. Birgün’de halk müziği konusunda yazmaya başlayan; Haldun Karaduman’ dan kazanmıştım o ödülü. Arkadaş yayınevi de 20 liralık bir değer koymuştu ödüle. Evcek nicedir düşündüğümüz Murat Menteş’ in Ruhi Mücerret’ ini koydum ilk sıraya; yanına da Arkadaş Yayınevi yayınlarından seçip bir hoşluk yapayım istedim. Maddem onlar bana bir hoşluk yapmışlardı.
Devrim Kodakcı’ nın, bir aşk ve savaş romanı olarak tanıtılan “Bir Çalçene Hikayesi” ni ve Özge Hatunoğlu’ nun “Sen Evde Yoktun” öykü kitabını seçtim uzun arayışlar ve değerlendirmeler sonrasında. Ben severim yeni, genç , adı duyulmamış yazarların yapıtlarıyla ilgilenmeyi. Bir ölçüde destek verdiğimi düşünürüm; hem de tanımak isterim. Gerçi ben yeni diyorum; ama belki de benim için öyleydi de ben bilmiyordum. Kodakçı’ nın ikinci kitabıymış örneğin. Özge Hatunoğlu ise ödül almış bu kitabıyla. Geç tanımış olmaktan utansam da tanımış olmama sevindim yine de.
Devrim Kodakçı, yaşamın vazgeçilmezi bir aşk öyküsünü anlatıyor, bir başka vazgeçilmez savaş eşliğinde. Bildiğimiz aşk, bildiğimiz savaş; ama çok da bilmediğimiz bir kurgu ve dille.Geçmişte, belki günümüzde ya da gelecekte yaşanan bir öykü ve masalsı bir anlatım.  Arada bir eskinin, sarayın ya da konak yaşamının o ağdalı diline öykünmeseymiş, kitabın masalsı dili yalınlığını koruyacakmış; ama… Örneğin gammazçenelerin, Baklaıslanmaz, Gözündenkaçmaz gibi takma adların güzelliği ve hoşluğu yanında vakayiname oldukça ağır kaçmış. Onca adı okurken olaylargüncesi  diye bir şey geliveriyor dilin ucuna. Yani vakayiname yerine. Ama bu kitabın okunmasına ve okunacak olmasına engel değil. Hiç değilse bir kez kesinlikle okunmalı Bir Çalçene Hikayesi.  
“Sen Evde Yoktun”  basıldığında yazarı Özge Hatunoğlu 21 yaşındaymış. Yazdığında ise sanırım daha azdı yaşı. Ya da yaşamışlığı. Daha basılmadan da ödül kazanmış üstelik. O yaşta, bu öyküleri; hem de böyle olgun ve dolgun yazması usun, becerinin yaşta değil başta olduğunun çok güzel bir kanıtı bence. Hem de her önüne gelene yazar denilemeyeceğinin çok belirgin bir göstergesi. Okumaya başlamadan bile kitabın adı yalnızlığın içine çekiyor insanı. Ortak ediyor. Sen Evde Yoktun’ içindeki her öykü, olanıyla olmayanıyla alıp götürüyor okuru. Öylesine sarıyor, sarmalıyor, sarsıyor. Bir nedeni var mdır hiç bilmiyorum; ama ilk ve son öyküler beni daha başka etkiledi sanırım. Sen Evde Yoktun, Elimde İki Lale, Ağladım. Bir de Kesişme Noktası.  Bir kez okumanın yetmeyeceğini düşünüyorum ve gerisinin geleceğini umuyorum. “Eline sağlık çocuk!” diyeceğim kızmazsa.
Elinize sağlık çocuklar…  İki kitap okudum günüm şenlendi..  O şenlikle de boş sözleri değil, okunası  hoş sözleri yazayım istedim.

*Kodakcı, Devrim. Bir Çalçene Hikayesi. 2.bsk.Ankara; Arkadaş    
  Yayınevi, 2011. 235 s.

*Hatunoğlu, Özge. Sen Evde Yoktun. Ankara; Arkaddaş Yayınevi, 2002.   138 s.                    

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ekmek ve hürriyet kavgası!

Ekmek ve hürriyet kavgası!

Antep’teki işçi eylemlerine yönelik yasaklar, Türkiye’nin bir süredir sıklıkla gündemine gelen hukuki ve siyasal baskıların neyi amaçladığını da daha net gösterdi. Kayyımlar, soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalar, Saray’a verilen olağanüstü yetkiler, basına ve gazetecilere yönelik baskılar, halkın üstüne çöken ekonomi programına ve tek adam yönetiminin siyasal baskılarına karşı yükselen itirazı bastırmak için…

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Başpınar işçilerinin Demokrasi Meydanı'nda yapacağı eylem polis engeline takıldı. BİRTEK-SEN Genel Başkanı gözaltına alınıp serbest bırakıldı.

Evrensel'i Takip Et