Çocuk bayramı kutlu olsun mu?
Ahmet Yıldız 13 yaşındaydı. Bir emekçi ailenin çocuğuydu. Ailesinin yetiremediği okul giderlerini karşılamak için 100 lira haftalıkla bir plastik fabrikasında işe girdi. Okuldan sonra girdiği fabrikada çay yapacak, temizlik işlerine bakacaktı.
Ahmet henüz çocuktu; yaşıtları okul çıkışında evlerine gidip dinlenirken, sokakta top oynarken o fabrika işçisi oldu. Üstlendiği sorumluluk büyüktü, ama Ahmet henüz çocuktu. Çünkü, Türkiye’nin de imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin birinci maddesine göre, 18 yaşından küçük herkes çocuk olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’de İş Yasası’nın 71. maddesinde çalışma yaşı 15 olarak belirlenmiştir, 15 yaşın altındaki çocukların çalıştırılması yasaktır. Ancak aynı yasada 14 yaşındaki çocukların çalıştırılabileceklerinden söz edilmektedir. İş yasasına bağlı olmayan işyerlerinde geçerli olan Umumi Hıfzıssıhha Yasası ise, çalışma yaşını 12 olarak belirlemiştir. Buna göre, ülkemizde çocukların çalışma yaşı 12’ye kadar düşürülmüştür. Özellikle büyük kentlerin sokaklarında karşılaştığımız görüntülerse, çocukların çalışma yaşının daha da düştüğünü bize gösteriyor. Bu çocuklar 5-6 yaşlarından başlayarak mendil, sakız satıcısı, ayakkabı boyacısı olarak sokaklarda çalıştırılmaktadır.
Yasa, 16 yaşın altındaki çocukların üretim mekanına girmesini bile yasaklarken Ahmet; yasadaki bu çelişkiler, çalışma yaşamındaki denetimsizlik nedeniyle 13 yaşında çocuk işçi oldu. İşe girişinin üzerinden üç ay geçmeden de fabrikadaki boyundan büyük pres makinesinde çalışmaya başladı. Tıpkı ülkemizdeki binlerce, yüz binlerce yaşıtı çocuk gibi.
Türkiye’de çalışan çocuklar konusunda net bir sayı belirtilemese de şu rakamlar bize bir fikir verebilir: 6-14 yaş arasındaki toplam 11 milyon 889 bin çocuğun 3 milyon 848 milyonu çalışıyor. 12-17 yaş grubundaki çalışan çocuk sayısı 948 bin. Çalışan çocukların yüzde 30’u da eğitim yaşamının dışına itilmiştir. Tarımda, sokaklarda ya atölyelerde çalışan çocukları binbir tehlike beklemektedir. Bu çocuklardan biri olan Ahmet, Adana’da çalıştığı plastik fabrikasında pres makinesinin arasına sıkışınca, Ahmet’in işvereni, onu hastaneye “Trafik kazasında yaralandı” yalanıyla götürmüştür. Ahmet henüz 13 yaşında, acil kapısında son soluğunu verirken, kulaklarında bu yalan yankılanmıştır.
Türkiye’nin de imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 32. maddesinde “Taraf devletler, çocuğun ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işte ya da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı veya bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına karşı korunma hakkını kabul eder.” derken devlet, 13 yaşındaki Ahmet’i koruyamamıştır.
Üstüne üstlük AKP Hükümeti, yeni eğitim yasasıyla getirilen çırak öğrenci uygulamasıyla çocuk işçiliğinin yolunu açma; 16 yaşından küçük çocukların tehlikeli işlerde çalıştırılması yasağını kaldırma çabası içindedir.
Türkiye, dünyada çocuklara bayram armağan edilen tek ülke olmakla övünmekte ve önümüzdeki günlerde de çocuk bayramını kutlamaya hazırlanmaktadır. Bu yazıyı; “Binlerce, yüz binlerce Ahmet’in benzer koşulları yaşadığı ülkemizde çocuk bayramını kutlamaya yüzümüz var mı?” sorusuyla ve Muzaffer Özdemir’in 13 yaşındaki bir çocuk işçinin duygularını dile getiren On Üç Yaş Arkadaşım adlı şiiriyle bitirelim.
“On üç yaş arkadaşım
Torna tezgahı
İliğim
Kemiğim
Canım
On üç yaş arkadaşım
Sende alnımın teri
Gözümün nuru
Sarf edilen emeğim
Sende karnım açtı
Param yoktu
Ama alnım açık
Yüzüm aktı
On üç yaşım beni sana
Seni bana bıraktı
Ve şimdi on beşinde
düşünüyorum
Düşünmem gereken de bu
Onu kimler çalıp çırptı
Emeğim nereye aktı”
Evrensel'i Takip Et