19 Nisan 2013

Küserek değil yıkarak

DİĞER YAZILARI
Yüzümüzün karası 16 Ağustos 2014
İnsan sevmek 12 Temmuz 2014
Kavel\'de miyiz hâlâ? 28 Haziran 2014
Camın sırrı 21 Haziran 2014
Yasak bölge 14 Haziran 2014
Organik O.C 31 Mayıs 2014
Bir nefes... 24 Mayıs 2014
Soma\'nın iyi insanı 15 Mayıs 2014
YAZI ARŞİVİ

Yine; “barış süreci”, Zübeyir Aydar; sosyalistler; başlamıştım yazıya ki; yemek arasında bir büyüğümüz uyardı: Şu İstanbul meselesini yaz... Yaz yaz; bitmiyor ya; yine yazayım. Efendim; Başbakan küsüvermiş.
Kime mi?
Sultanahmet’in arkasından nanik yapan gökdelenin sahibine. “Traşlayın, dedim. Yapmadı, küstüm” diyor. “Samimiyet” ile “dalga geçmek” arasındaki farkı bilmediğimizi mi sanıyorlar; yoksa artık bizimle eğlenmeye mi başladılar varın siz hesap edin.
20 yılını belirlediği kentin betonlaşmamış, birkaç noktası kalmış; onlar da hedefte.  Sultanahmet’in önüne de “iğrençlik abidesi” köprüyü diken bu zihniyet... Önüm, arkam, sağım, solum beton... Üç beş ağacı bir arada gören baltayı kopup koşuyor neredeyse. Ne uğruna? Taksim’in bir yanına Topçu Kışlası, bir yanına kocaman cami dikip; Türkiye tarihinin “çözülmemiş derdi”ni mimari simgelerle mi anlatacaklar?
Çamlıca’nın tepesine konduracakları koca cami, sadece İstanbul’a değil; koca bir kültür başkentine tepeden bakacak. İç çekecek belki; “Şu koca uygarlığın, şu binlerce yıllık kültürün vardığı nokta bu mu? Bu beton denizi mi?​”
Samatya’da sahili doldurup miting alanı yapan zihniyete ne desek, boş... Kazlıçeşme Alanı’nın “inşaat hamlesi”nin sıradaki mağduru olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Perşembenin gelişi, çarşambadan belli...
Ey şehir; daha neler göreceksin?
Kimi Osmanlı sultanları Topkapı’nın bahçesinden Boğaz’a, İstanbul’a bakarmış; “Ne büyük ülkem var” diyerek... Allah’tan bizim Başbakan o kadar “saf” ve “mülk düşkünü” değil... Ama o da seviyor, ara ara helikopterle gökyüzünden “eser”ine bakmayı...
Onun gözüyle baksak biz de, ne görürüz acaba?
Neydi, ne oldu bu şehir, bu ülke?
Anlar mıyız, sever miyiz, sevinir miyiz?
Ya da tersi olsun; eski günlerine dönsün Sayın Başbakan. Çıksın Kasımpaşa’dan; hâlâ duruyor yerinde eski ve küçük motor iskelesi. 2 lira verip binsin o küçük Haliç Motorları’na... Sultanahmet’e bir o gözle baksın. Haliç’ten...
O “iğrençlik abidesi” köprünün altından geçerken, bir daha düşünsün mesela...
Küstüğü iş adamının Sultanahmet’e nanik yapan gökdelenini ne yapacağını düşünsün mesela... Yüz binlerce evin yıkılması mümkünken; hani mümkün olur mu, diye...
Ne bileyim; Eminönü’de ister Kadıköy Vapuru’na binsin mesela; bir simit alıp... İster Boğaz’a “Çingene Vapuru”na... Binsin de...
Sarayburnu önünden Kadıköy’e doğru; sonra Boğaz’a dönüp Maslak’a doğru... İnsan gözünün algıladığı bu çirkinlikler toplamını bir de “aşağı”dan görsün.
Ayaktakımı arasından... “Ayaktopu” oynadığı günlerdeki gözle baksın...
Yok öyle, “insani duyarlılıklar”dan fazla bakmıyorum meseleye...
Çamlıca Tepesi’nin bir bugününe baksın; bir de kafasındaki haline... Çamlıca’nın tam karşısındaki Maslak’ın bir 1994’teki haline baksın, bir de 19 yılda ne hale getirdiğine... Daha küçücük çocukken, “İnsanlar Allah’la yarışırcasına koca koca binalar dikecek” diye anlatılan dini efsaneleri duyduğunda “aklında canlanan görüntüler”i hatırlasın mesela... Sonra, Maslak’a bir daha baksın...
Taksim’de “modern cami ile çakma kışla” arasında kurmaya çalıştığı “kardeşlik”in; Çamlıca ve Maslak hattında neye dönüştüğünü anlayıversin...
“Uluslararası sermayenin rant merkezine dönüştükten sonra İstanbul; her tepesine değil, her santimine cami diksen; yatacak yerin yok” dese mesela biri...
Var mıdır yanıtı?
Mimari en eski sanattır. Doğru okunursa, siyaseti, ekonomiyi, günlük hayatı her şeyi anlatır insana... Babil’i, Sümer’i de anlatır; Mısır’ı, Lut’u da...
Yok olmuş, “helak olmuş” onca medeniyeti de... Tek şartı var bunun; helikopterden değil, insanın göz hizasından bakacaksın. Gönül gözüyle bakacaksın...
Topkapı Sarayı’ndan bakıp “Ben bu koca mülkün sahibiyim” diye böbürlenen Osmanlı Sultanı’nın kaç yıl sürdü iktidarı?
Elbet bu da geçecek. Ve yıkılacak; insana aykırı ne varsa... Tereddütsüz yıkılacak. Küserek değil, yıkarak yeniden yapılacak. Yeter ki; o binayı diken “alınteri”, hani o yıkılan sinemaya adını veren değer; asıl iktidarının kendisi olduğunu anlasın.
Gayrısı şehir efsanesi...

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et