Bir trans akil insan olabilir mi?
Fotoğraf: Envato
Akil insanlığın kendisinin toplumsal rolünün ne olacağına dair net bir fikrim yok. İkna olmayan Türkleri barış sürecine ikna etmek mi ya da mücadeleye, toplumsal isteklere, direniş sebeplerine vakıf olmayan vatandaşın kaygılarını paylaşıp çözüm üretmeye çalışmak mı? Hükümetin elini güçlendirmek mi? Bu işin başka bir boyutu. Ancak Orhan Gencebay ile Bülent Ersoy arasındaki tartışmayı internetten izlediğim zaman garip bir durumun bütün bu ortada olan tartışmanın yanı sıra gözümün önünde yaşandığını da anladım. Orhan Gencebay akil adam olabiliyorken eşit denmese de belki onunki kadar toplum tarafından benimsenmiş bir başka star olan Bülent Ersoy niye olamasın? Zira Ersoy’un fikrilerinin daha önceden zorunlu askerlik konusunda anti-militarist dinamikler taşıdığını ve vicdani redde kadar varan konulardaki görüşlerine gelen faşist saldırılar karşısında nasıl dik durduğunu, geri adım atmadığını biliyoruz. Hal böyleyken Bülent Ersoy da akil insan olamaz mıydı? Eh, olabilirdi elbet. Ama bir trans nasıl akil insan olabilir? Üstelik böyle “hassas” bir konuda ve böyle “hassas” bir süreçte. Hem televizyonda Huysuz Virjin’in sahnedeki kimliğine bile tahammül edemeyen ve yaptığı şovlarda üstün bir transfobi örneği göstererek, erkek kıyafetleri içinde sahneye çıkması konusunda RTÜK aracılığıyla baskı kuran bir hükümetin akıllı insanları içinde topluma sunabileceği bir isim olabilir miydi Ersoy?
Orhan Gencebay; milyonların sevgilisi, 70’lere damgasını vurmuş ve kitle kültürünün zirvesine oturmuş bir “örnek adam”. Elbette kişisel olanın girdiği her yerde bir kusur bulunur. O yüzden belki de Orhan Gencebay dediğimiz şeyin kendisi aslında Orhan Gencebay’dan ibaret değil. Ona yüklenen, ondan beklenen bir toplumsal şekillendirmenin ürünü ve ona atfedilen niteliklerin bir yansıması aslında Orhan Gencebay diye andığımız insan biraz da. O, sadece kendisi değil. Toplum tarafından şekillendirilmiş bir idealizasyonun da ismi aynı zamanda. Oysa Bülent Ersoy toplum tarafından sahiplenilmesine rağmen cinsiyet değiştirmiş bir birey olarak her hangi bir örnek teşkil etmiyor. Onun sahiplenilişi bambaşka bir hikaye. Bizlere ne delikanlı yanımızı, ne efendiliğimizi ne de gurur duyarak söyleyebileceğimiz başka bir “erkeksi” niteliğimizi hatırlatmıyor. Kimliği sahiplenilmiş, şarkıları dinlenmiş, toplumsal alanda sadece yeteneğinden dolayı cinsiyet değiştirme ayrıcalığı “bahşedilmiş” ve muhtemelen “türünün tek örneği” olacağı düşünülmüş biri o. Ancak ne zekası, ne militarizm karşısındaki duruşu hiç ama hiç önemli değil. Sonuçta o bir trans ve bir transın da akil olması düşünülemez.
BÜLENT ERSOY’DAN ‘SERT’ ÇIKIŞ
Ersoy üstü kapalı ama sert bir biçimde bu durumu şov dünyasının içinde kazandığı ironi yeteneğiyle Orhan Gencebay’ın sözlerini sabote ederek anlatmaya çalışıyor. Toplantının ayrıntılarını anlatmaya çalışan Gencebay’ın “hayırlı uğurlu olsun, her şey daha güzel olacak” demesinin arkasından “sen artık biz aptallarla konuşmazsın, biz de aptalız herhalde” diye ilginç bir çıkış yapıyor. Sonra akil adamların listesinin “yeterli” olmadığına dair imalarda bulunuyor. Arkasından da eski savaş karşıtı çıkışlarını hatırlatıyor insanlara ve en sonunda başbakanı överek bitiriyor konuşmasını. Nedenini tahmin etmek güç değil. 12 Eylüldeki yasağının, işinden edilmesinin arkasından iktidarla iyi geçinmenin önemli olduğunu düşündüğünden belki... Elbette bu çıkışın bilinç yüklü olduğunu söylemek ya da bunun bir muhalefet biçimi olduğunu düşünmek zor. Durum, daha çok Gencebay’la girdiği bir ego rekabeti ve güç savaşı.
Ancak bu trans birey geçmişte “bir çocuğun ne demek olduğunu ben sizler gibi bilemem. Ben anne değilim, olamayacağım da. Ama insane olarak o anaların yüreğinin nasıl cayır cayır yandığını ben belki anlamam ama anneler anlar, başkalarının savaşı için doğurduğum çocuğu toprağa veremem” gibi laflar etti. Üstelik askerleştirilme geleneği olan, militarist bir toplumda yaptı bunu. Sağdan gelen eleştirilere, faşist çıkışlara da aynı kararlılıkta cevap verdi. Savaş hakkında ki tavrını açıkça beyan etmiş bir trans birey olarak belli ki akil adam koltuğu ona bir boy küçük gelecek. Elbette o koltuk daha “efendi” olanlara, 12 Eylülde “el öpenlere” açık olacak. Çünkü amaç toplumsal mutabakat. Değil mi?
- Weather Underground: Kampüsteki komünistlerden, Amerikayı sarsmaya 31 Ağustos 2014 00:06
- Neil Young İstanbul’daydı 20 Temmuz 2014 08:46
- Karanlık günler için Motown 06 Temmuz 2014 00:09
- ‘Para yaşamın süresini uzatamıyor’ 11 Mayıs 2014 06:36
- Politik eylem biçimi ve sosyal işlev indirgemesinde sanat: Bu teorik bir kıskaç mı? 23 Şubat 2014 00:06
- Pete Seeger’a veda 02 Şubat 2014 00:12
- Sonat biçimi ve döngüsellik 12 Ocak 2014 00:07
- Sonat: Kompozitörün ve dinleyicinin arenası -1 22 Aralık 2013 07:07
- The Fall efsanesi yeniden saldırıyor! 08 Aralık 2013 07:32
- Hayırseverlik 24 Kasım 2013 07:11
- Lou Reed ‘Büyük Uyku’ya yolcu edildi! 03 Kasım 2013 00:26
- Süreç odaklılık, çokluk, belirlenmemişlik, oluş 27 Ekim 2013 00:04