İş cinayetleri, yargıda barış ve adalet
Barış konusunda yazmak istemiyorum. Sebebi açık, bu sürecin TBMM’den geçmemesi gerekiyor gibi bir hava (ya da karar) var ya. Oysa barış yalnızca iki tarafın da silahları bırakmalarıyla gelebilecek bir olgu değil. Ateşkesin yanında mahkemelerde, cezaevlerinde halledilecek epey sorun var. Silahlar bırakılacak ya da eline silah almış olanlar bu topraklardan çıkıp gidecek. Peki, pekâlâ.
Korucular meselesi de bir biçimde halledilecek. Ona da peki. Bir de örgüt üyesi olmadığı halde örgütün işine yarayacak biçimde davranmaktan ceza alanlar var. Onların durumu ne olacak?
Hani şu ara sık sık gündeme gelecek bir ana var, oğluna kazakla birlikte bir fotoğrafını yollamış da, bu paket yolda ele geçmiş, kadın şimdi ev hapsinde. Buna benzer benzemez kim bilir kaç olay kaç kişi var, evine uğrayanlara su vermiş, çay vermiş, ekmek vermiş ceza almış. Üstelik hemen hepsi cezaevinde.
Bir öykü kuralım, diyelim ki dağa çıkan, ya da çıkacak olan üç delikanlı bir kız köyde bir evin kapısını çaldılar, ekmek istediler. Ekmeklerini alıp yollarına devam ettiler. Olay duyulunca ev halkının başına gelecek ceza belli: Yardım yataklık ya da örgüt üyesi olmamakla birlikte örgütün işine yarar davranıştan ceza. Şimdi o üç delikanlı ile bir kız silahlarını bırakıp Türkiye topraklarını terk ettiler diyelim. Onlara ekmek vermekten içeride olanlar ne olacak? Üstelik sıkıyönetim değilse de terörle mücadele yasaları yürürlükte.
On sekiz yaşından küçükken hapse girenleri, eylemle değil yazıyla çiziyle, konuşmayla “örgütün işine” yarayacak biçimde konuşan davrananları anarsam iş biraz daha büyüyecek. Hele dağdan tutuklanıp içeri girenleri hatırlatırsam...
Akil hukukçuların bu konuda bir yasa ya da kararname hazırlamasının, neler yapılabileceğinin düşünülmesinin zamanıdır.
Barış günlerinin gerçekten yaşanabilmesi için gereken hazırlıkların bir yanında bu var. Öte yanda yıllardır bu düşük yoğunluklu savaşın bir yanında olanların psikolojik tedaviye gereksinmeleri var. Üstelik hemen hemen ailecek. Bu durumu da akil hekimlerimize havale
edebiliriz. Ancak sağlıkta bir denge yaratılması da gerekebilir. O kadar kişinin ilacı, doktoru... Cezaevlerinden salıverilenlerin de düşünülmesi gerek.
Toprağın mayından arındırılması, mezraların, yaylaların giriş yasaklarının kaldırılmasıyla tepetaklak olmuş hayvancılığımızın, tarımımızın düzelebileceği umudunu hâlâ koruduğumdan gönlüm rahat. Savaş bütçelerinin eğitime, bayındırlığa ayrılması bazı sıkıntılarımızı azaltacak. İş kazası adı verilen iş cinayetleri ciddiye alınmaya başlayacak. İş güvenliği ciddi olarak denetlenecek.
İşte o zaman tek tasamız kadına şiddet uygulanması ve toplu tecavüzlerdeki “rıza” sorununda olacak. Bu da yargının adil olması konusuna girer.
Ben uykum kaçtıkça bu konuları düşünüyorum. Uykum inadına kaçıyor.
Hey, orada benden başka uykusu kaçan yok mu?
Evrensel'i Takip Et