21 Nisan 2013 10:56

Tehdit

Tehdit

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İki hafta önce Diyarbakır’daydım. İnsan Hakları Akademisi “İşkence ve Diğer Zalimane İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için El Kılavuzu- İstanbul Protokolü” başlıklı bir eğitim düzenlemişti. Diyarbakır Tabip Odası Yönetim Kurulu üyeleri başta olmak üzere pek çok hekimin, yanı sıra avukat, sosyal çalışmacı ve farklı alanlardan da insan hakları savunucularının katıldığı eğitimde tıbbi etik ilkeleri daha iyi vurgulamak amacıyla her grubun başka bir olgu üzerine çalıştığı bir oturum da yapmış ve hasta hekim ilişkisinde mahremiyet ilkesi üzerine konuşmuştuk.
Kısıtlayıcı araçlarla ve güvenlik görevlilerinin bulunduğu ortamlarda muayenenin etik ilkelere aykırı olduğunu vurguladığımız çalışmada, meslektaşlarımız haklı olarak güvenlik görevlilerinin kendilerini şikayet edebilecekleri ve haklarında soruşturma ya da dava açılabileceği kaygısını dile getirmişlerdi. İki hukukçu eğitici arkadaşımızla ben de, böyle bir süreç yaşanabileceğini, zaman zaman yaşanmış olaylar olduğunu, ancak tümünde hekimlerin aklandığını aktarmıştık. Gerçekten bugüne dek Edirne’den Midyat’a, Muğla’dan İstanbul’a pek çok benzer sorunda Türk Tabipleri Birliği Avukatlarının da üstlendiği davalar hep hekim ve dolayısıyla tıbbi etik ilkelere olan sarsılmaz güven duygusuyla sonuçlanmıştı.
Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesi bizlere bir ilki yaşatarak 19 Nisan 2013 tarihinde yargının utanç verici kararlarından birine imza attı.  Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan bir kadın tutuklu, karın ağrısı nedeniyle Diyarbakır Devlet Hastanesi Acil Servisi’nde getirilmiş,. Görevli hekim Burhan Birel, güvenlik güçlerinin nezaretinde kelepçeli olarak tutulan hastanın öyküsünü dinledikten sonra, muayene için ‘hastanın kelepçelerinin çözülmesi ve hasta mahremiyetinin sağlanması için güvenlik güçlerinin dışarı çıkmasını’ istemişti. Güvenlik görevlileri hastanın ‘terör suçundan tutuklu olduğunu’ belirtip dışarı çıkmayı reddedince de acil servisin fiziki koşullarında muayene yapılmasının mümkün olmadığını ifade ederek hastayı telefonla görüştüğü Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisi’ne sevk etmişti. Üstelik Jandarma bu kez muayene sırasında oda dışında beklemeyi kabul de etmişti.
Başhekimlik güvenlik güçleri hakkında muayeneyi engelledikleri gerekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvururken, jandarmanın suç duyurusu üzerine hekim hakkında ‘görevi kötüye kullanmak’ suçlamasıyla dava açılmıştı.
Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesi tıbbi etik ilkelerin gereğini yerine getiren hekime 2 ay 15 gün hapis cezası verdi. Meslektaşımın açıklamasından onur duydum; “Ben orada bir hekim olarak yargılanmaktan onur duydum ancak bir insan olarak yargılanmaktan utanç duydum. İstanbul Protokolü’nü uyguladığım halde bu cezaya maruz kaldım. Dünya ülkelerinin imza koyduğu bu protokolü en çok bizim uygulamamız gerekirdi. Görevimi yaptığım için ceza aldım. Bunun üzüntüsü içerisindeyim. Bundan sonra hekim arkadaşların bu korku ile hareket etmemeleri için farklı bir karar çıkmalıydı.” Mahkeme kararından ise utanç duydum elbette, ama daha önemlisi bu kararın meslektaşımın son cümlesinde de vurguladığı gibi hekimlere dönük bir tehdit olma özelliği beni kaygılandırdı. Sağlık hakkının ihlal edilmesine ortak olmaları da cabası…
İşkence suçunun cezasızlığında yargının rolünü bilmez değiliz. Savcıların işkence ile ilgili suç duyurusunu işleme almazken, güvenlik görevlilerinin “memura mukavemet” iddialarını son hızla işleme koymalarına, yargıçların resmi bilirkişilik kurumunun belirsizliklerini ortaya koyduğumuz bilimsel verilere yeğleyip delil yetersizliğine, bilmem kaçıncı yargılamasında bir daha bu suçu işlemeyeceği kanaatine sığınmalarına aşinayız. İşkencede etkili soruşturmadan sınıfta kaldıkları yetmezmiş gibi, şimdi de etkili bir belgelemenin önüne geçmenin yollarını aramaktalar. Bugün sağlık hakkı ihlali olarak karşımıza çıkan tablo, yarın işkencenin aklanması için hekimleri de kullanacaklarını düşündürüyor ister istemez.
Berlin’de yargıçların olduğuna duyduğu güvenle yel değirmenini savunan köylünün değirmeni Postdam’da hala dimdik ayakta. Biliyorum, bu ülkenin de yargıçları, savcıları var. Onun içindir ki, bu ülkenin yargılanmaktan onur duyacak hekimleri de var.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa