05 Mayıs 2011 03:55

Erdoğan kimin sözcüsü?

Erdoğan kimin sözcüsü?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir polis ya da askeri güç ya da bir haydut çetesi aradığı kişiyi bir yerde sıkıştırmış; etrafını çevirmiştir. Kuşatma yapan gücün başı, eline megafonunu alır, konuşmaya başlar: “Ey kaçak zat! Etrafın çevrilmiştir, kaçacak yerin yoktur; ellerin başının üstüne koy ve dışarı çık! Eğer dışarı çıkarsan sana zarar verilmeyecek, yasaların gereği uygulanacaktır. Yok, eğer direnirsen gerekeni yapacağız!” 

Böyle bir durumda “gerekeni yapmak”ın ise “ölü ya da diri ele geçirmek” olduğunu herkes bilir.

Önceki gün bir açıklama yaparak, Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’ye çağrı yapan Başbakan Tayyip Erdoğan, tıpkı, filmlerde, gerçek hayatta polis operasyonu haberlerinde sıkça gördüğümüz, “kaçağı” ölü ya da diri yakalamak üzere köşeye sıkıştırmış gücün şefi gibi konuştu!

Başbakan konuşmasına Türkiye’nin Libya’ya, “kardeş Libya halkına verdiği” değer üzerine bilinen laflarını yineleyerek başladı. Ama Kaddafi’ye gelince ne uluslararası diplomasinin gereklerini,  ne Libya’nın bağımsız bir ülke olduğunu, ne de bu sözlerin İslam dünyasındaki diğer liderler, örneğin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad tarafından nasıl anlaşılacağını da düşünmeden ya da umursamadan konuştu: ‘’Libya tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Libya meselesinde artık söz tükenmiştir. Bu noktada yapılması gereken, Libya’da Trablus’ta yönetimi elinde tutan Muammer Kaddafi’nin derhal iktidarı bırakması, üzerindeki tarihi sorumluluğu insani ve vicdani sorumluluğu derhal yerine getirmesidir ... Libya liderinin, daha fazla kana, gözyaşına, yıkıma sebebiyet vermeden, kendisi için, ülkesinin geleceği için derhal Libya’dan uzaklaşmasını ve yönetimden çekilmesini arzu ediyoruz. Muammer Kaddafi’nin, böyle bir adım atması, böyle bir karar vermesi durumunda, kendisini misafir edecek bir ülkeye gidişi ve güvenliğinin sağlanması mümkün olabilecektir.”

Erdoğan, bu planın, sadece Türkiye’nin değil batılı emperyalistlere birlikte oluşturulmuş bir plan olduğunu da itiraf etti. Bunları söyleyen Erdoğan, Kaddafi’nin politikayla pek ilgilenmeyen oğlu ve üç torununun öldürülmesi karşısında da hiç bir üzüntü ifade etmedi. Tersine bu hunharca cinayeti Başbakan; “Evlat acısı, acıların en büyüğüdür, torun acısı gerçekten çok çok büyük bir acıdır. Bir baba olarak, bir dede olarak Kaddafi’nin de bu acıyı yaşadığını biliyoruz. Aynı acıyı Libya halkının da yaşadığını görmesini ve hissetmesini, daha fazla acının yaşanmaması için artık bu adımı atmasının kaçınılmaz olduğunu hatırlatmak istiyoruz.’’ diyerek Kaddafi’yi tehdit etmek için kullandı.

Bu söylenenlere bakınca “Peki Başbakan Erdoğan kimin sözcüsü olarak konuşuyor?” diye sormak gerekiyor. Çünkü Başbakan Erdoğan’ın ağzından çıkanlar Tükiye’nin halkının kabul edebileceği sözler değil. Tersine bu sözler, batılı emperyalistlerin, Obama’nın, Sarkozy’nin, Cameron’un, Berlusconi’nin sözlerinin “Erdoğancaya” çevrilmiş halidir. Ve bu yaklaşımdan bakıldığında aynı sözlerle aynı gerekçelerle, aynı tehditlerle Başbakan Erdoğan, yarın Beşar Esad’a da “İktidara terk et, sana ayrılacak herhangi bir yerde kaderini razı ol!” diyecektir. Ve bu çağrısı yine Obama’nın Sarkozy’nin, Cameron’nun Berlusconi’nin, Netanyahu’nun söylediklerinin, onların isteklerinin “Erdoğanca”ya çevrilmiş hali olacaktır.

Arada sadece zaman farkı vardır. Ve zamanı gelince Ahmedi Necad’a ya da  Usame Bin Ladin’in öldürülmesi operasyonuyla yeniden biçimlendirilecek ülkeler kategorisinde ön sıralara çıkarılan Pakistan’ın Devlet Başkanı Atif Ali Zerdari’ye de aynı çağrıyı yapacaktır Erdoğan. Çünkü batı diplomasisi şimdi bölgeyi yeniden biçimlendirmek için Türkiye’yi AKP Hükümetini sözcü olarak, hatta pis işlerinin örtüsü olarak kullanmayı seçmiştir.

Libya’ya yönelik saldırıyı Türkiye’nin kapı bekçiliğinde yapıp şimdi de nihai darbe için Türkiye’nin İslam dünyasındaki etkisinden yararlanmak istemesi gibi!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa