22 Nisan 2013

Sağlık bakanı ve özel hastaneler

Dünya Bankası’nın (DB), “sosyal güvenlik kurumları arasında eşitsizlik var” uyarısını dikkate alan AKP Hükümeti, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu’nu Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile tek çatı altında topladı. SGK, sigortalıların sağlık harcamalarını karşılamasının yanı sıra, “sağlık piyasasını” düzenleyen bir kurum haline getirildi. Sağlık Bakanlığı’nın 2006 yılından bu yana sağlık finansmanında esamesi okunmuyor. Çünkü kamu tarafından toplanan sağlık primi miktarının, her tür tıbbi faaliyetin fiyatının, hastaneye ve aile hekimine her bir başvuruda sigortalının maaşından-ücretinden kesilecek katkı payının, reçete parasının, eş değer ilaç fakının da vb. durumların belirleyicisi de kasası da artık SGK.
SGK, topladığı bu paralarla sağlık hizmetini kimden, ne kadar ve kaça satın alacağını da belirliyor. Örneğin, özel hastanelere hizmet bedeli karşılığında kendi yapacağı ödemeye ek olarak, sigortalılardan özel hizmet farkı adıyla toplam bedelin %90’ına kadar ceplerinden ödeme talebinde bulunabilme hakkı tanıdı. Buna göre özel hastane bir hizmetin karşılığı olarak SGK’den 1000 YTL alırken, aynı hastadan da 900 YTL talep ediyor. Neden? Orada sunulan tıbbi hizmetler üniversite ve Sağlık Bakanlığı hastanelerinden daha mı nitelikli? Hayır, elbette değil. Otelcilik hizmetleri yönünden bazı farklardan ve sıra beklemenin daha az olmasının dışında, bilinen bir fark söz konusu değil. Tek neden özel hastanelerin tümünün kar için kurulmuş olması, AKP’nin de patronları sevmesi.
Kamu sosyal güvenlik kurumları, tedavi hizmetleri için 2002 yılında yaptığı harcamaların %64’ünü Sağlık Bakanlığı, %22’sini üniversite ve %14’ünü özel hastanelere ödeme olarak yapmış olduğunu görüyoruz. Geçtiğimiz yıl sonunda yayımlanan verilere göre, yedi yıl sonra, 2009 yılında SGK tedavi hizmeti satın almada kurum tercihini ciddi boyutlarda değiştirmiş. 2009 yılında tedavi hizmetleri için yapmış olduğu harcamaların %52’sini Sağlık Bakanlığı, %17’sini üniversite ve %31’ini özel hastanelere ödemiştir. Yedi yıl sonunda özel hastanelere yapılan tedavi hizmeti ödemelerinin payı %220 artarken, Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastanelerine yapılan tedavi hizmeti ödemelerinin payı ise ciddi bir biçimde azaltılmıştır. Kısaca kamu, sağlık hizmetini kamudan değil özelden satın almayı seviyor. Ancak yalnızca bu kadar da değil. Bu sevginin hem nişanesi hem de bir sonucu olarak vatandaşının da özel hastanelere para ödemesini istiyor. İstemekle de kalmıyor. Ödettiriyor.
Bütün bunlar hastane patronlarına yetmiyor. Eskinin hastane patronlarından Sağlık Bakanımız Dr. Mehmet Müezzinoğlu yurtdışından hasta toplamak için kolları sıvadı. Yakın zamana kadar turizm, dinlenmek, görmek ve tanımak gibi amaçlarla yapılan gezi olarak tanımlanıyordu. Günümüzde bir de “sağlık turizmi” adıyla anılan bir uygulama söz konusu. Buna göre yabancı ülkelerden tedavi olmak üzere hastalar getiriliyor. Gezmek, görmek yok!
Hasta gönderen ülkelerin sağlık sigorta şirketleri neden başka bir ülkeyi tercih eder? Şirket olduğuna göre öncelik de işin doğası gereği kâr olacaktır. Peki kendi ülkelerine göre, Türkiye’deki özel hastanelerden daha ucuza hizmeti nasıl satın alıyorlar? Hizmetin niteliği kötü olsa sorun yaşanır, hastalar gelmez. O zaman? Türkiye’deki özel hastane patronları benzer nitelikteki sağlık hizmetini yabancı sağlık sigorta şirketlerine nasıl daha ucuza satabiliyorlar?
Maliyeti düşüren en önemli kalem sağlık emekçilerinin ücreti. Düşük ücret, fazla çalıştırma, yoğun çalıştırma özetle sömürü oranının yüksek olması. Sağlık Bakanı’nın yurtdışı programlarını izlediğimizde, kendisinin çok iyi bildiğinden şüphe duymadığımız özel hastane patronlarının kârlarına kâr katacak olduğu. Bununla birlikte, hemşireler, hekimler, teknisyenler ne olacak? Sayın Bakan farkında mısınız? Sağlık hizmetlerini üretenler, sağlık emekçilerinin çalışma koşulları daha da bozulacak, köleleşecekler.
On yıldır yaşadıklarımızda gördüklerimizde değişmiyor. Başbakan da Sağlık Bakanları da patronları tercih ediyor. Umudumuz yalnızca kendi ellerimizde, örgütlülüğümüzde.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et