23 Nisan 2013 11:32

Cahide

Cahide

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yeşilçam’ın ilk starı Cahide Sonku’ya sormuşlar:
* Çapkınlık nedir?
Anlatmış:
* Eşinin koluna girip yürürken karşılaştığın eski sevgiliye, aşk ve özlem dolu bakış fırlatarak… “Elim onda ama gözüm hâlâ sende” mesajı vermektir… Ona vaatkarca göz kırparken, yeni sevgilinin elini sıkarsın ki: “Kaygılanma… Bak artık elim sende, o mazide kaldı…” dersin. Aynı anda her ikisini de mutlu ve umutlu kılabilmektir, çapkınlık…
Rivayet mi bilemem...Galiba Çetin Altan’dan okumuştum, yıllar önce.
Neden hatırladım?.. Bahar esintisine vermenizi tercih ederim...
“Süreç” vesilesiyle girilen kimi ilişki ve mesajların çağrıştırmış olabileceğine dair yorumları ise reddederim.
Zira anlatılanların gerçek olay ve kişilerle ilişkisi yok…  Kurmaca… Tamamen.
*******
Süreci hafife aldığımı düşünmenizi istemem.
Kaldı ki barışın sıkıntısı hafifseme değil... Ağırlık. Selahattin Demirtaş da bundan şikayetçi. (Taraf, 22 Nisan 2013)
“Demokratikleşme çoktan başlamalıydı ama hükümet ciddi bir adım atmıyor” diyor ve uyarıyor:
“Sürecin içini demokratikleşmeyle doldurmadığı taktirde, barışı tehlikeye atan hükümetin kendisi olacaktır.”
Demirtaş’ın, Neşe Düzel’e verdiği mülakatı kaçıranlara… Bulun ve okuyun… Derim.
Yazıyı salı sabahı teslim ettiğim için ikinci kısmı görmedim. Ama ilk bölümde önemsediğim epey tespit ve uyarı var.
Misal: “Kamuoyu geri çekilme konusunda PKK üzerinde nasıl baskı ve basınç oluşturuluyorsa, aynı basıncı ve baskıyı demokratikleşmede adım atması için hükümete de yöneltmeli. Yoksa barış zora girer.”
Barış adına AKP ağzıyla Kürt Hareketini kuşatma heveslilerine mesaj, diye okudum.
Bu da bize; “endişeli Türk solu”na:
“AKP’nin dayatmasıyla ve BDP’nin de yedeklemesiyle yapılacak demokratik olmayan bir anayasaya biz payanda olmayız.”
Mesajdan ziyade bi’ güvence olarak alıyorum. Kendi hesabıma…
Zira şunları da:
“Barışın şartı başkanlık değildir ve böyle şey olamaz. BDP Eş Başkanı olarak açık söyleyeyim.
Anayasada özerk Kürdistan deseler, Kürtçe ana dilde eğitim serbesttir diye açıkça yazsalar ve bunun karşılığında da anayasanın bir maddesinde baskıcı-otoriter bir başkanlık sistemi yazsalar, biz o anayasaya evet demeyiz.”
Niye?
“Tek adamın yönettiği bir ülkeye barış gelmez” diyor.  Eyvallah…
Bir yurttaş olarak masanın Kürt tarafıyla müzake-reye oturdum. Kendimce.
Size de tavsiye ederim. Unutmayın, masada bizim hikayemiz var… Hem yarın da bugüne dahil.


REHİNELER

Hafta sonu KCK davasından tutuklu gazeteci-lerle dayanışma yürüyüşü/açıklaması vardı. (Beyoğlu, 20 Nisan 2013)
Herkes ayak üstü kulis atıyor. Bir gün sonra, Pazartesi Silivri’deki duruşmadan meslektaşlarla ilgili çıkacak sonuca dair tahminler yapılıyor….
İki beklenti: KESK’liler gibi tulum tahliye…
Ya da kısmi tahliye… Tutuklu bırakılanlar olacak…
Niye?
Eee, sürecin gidişatına göre onların da durumu belli olur...
Dikkatinizi çekmiş olmalı… İddianame, kanıt manıt konuşulmuyor…
Çünkü lüzum yok… Tutuklamalar gibi tahliyeler de politik sürecin ürünü olacak…
Zaten taşınan pankart da mevzunun hülasası:
Rehineleri serbest bırakın!
Talep, hukuku ve hukukçuları da kapsıyor mu?
Bence kapsamalı… Sizce?


Satır altından notlar...

THATCHER’İN TOHUMLARI

Ahmet İnsel, “Thatcher’ın attığı tohumlar”a dair yazdı. (Radikal 2, 14 Nisan 2013) “Demir Lady”nin hikayesini anlattı…
Thatcher’ın başbakanlığını…
Sadece iktisat politikasında değil, “Dünyanın egemen zihniyetinde büyük bir dönüşüm” olarak tanımladı. “Yeni bir tahakküm dili ve değerlerinin dünyayı kuşatmasının siyasetteki işaret fişeği”ydi, dedi, Demir Leydi iktidarı için…
Haklı olarak…  
İnsel, Thatcher çizgisinin dayanaklarını deşerken… “...Bir dönemin kapanmaya başladığını hisseden, bunun şaşkınlığını yaşayan elitlerin can simitleri olarak sarıldıkları” post takılı akımların, yarattığı uygun zemine işaret ediyor:
‘Thatcherizmin temsil ettiği (neoliberal) değerlerin dünyada kök salarak etkinliğini bugün de sürdürmesini “kültürel liberalizm”de arıyor…
“Kültürel liberalizm sol düşünce içinde yeşerip, muhafazakar zihniyet dünyasına sonradan aktarıldı” notunu düşerken, işaret ediyor:
“…Değerlerin yitirilişinde kültürel liberalizmin bayraktarlığını yapan elitlerin payı büyüktü” diyor..
Haklı olarak… da…
Anlayamadığım şu: Ahmet İnsel bu tarif ettiği “suç ortaklığı”nın neresinde?..
Yahut… Misal. Türkiye’de
İnsel’in sözünü ettiği “elitler”i kim temsil ediyor(du)?
Hadi Ö. Laçiner’i geçelim… “Ağır abi” Murat Belge açıklar mı ki?… Ya da haylaz çocuğu oynayan Ümit Kıvanç?..  Küfür ve aşağılama şeklinde de olsa solla temasını sürdürdüğüne göre, belki meseleye açıklık getirir… ‘Birikim’ kibrinin müsaade ettiği kadarıyla da olsa…
Araştırma meraklısı sabırsız okuyucu: Bkz. Son 20 yıllık Birikim külliyatı… Belge’nin Radikal yazılarıyla da başlayabilirsin…


KUTLU DOĞUM OTURTMASI

İdrak etmeye devam ettiğimiz Kutlu Doğum Haftası, bu yıl epey hareketli geçiyor.
Diyarbakır Dicle’de kalkan pala ve satırlar, İstanbul Beyazıt’a da indi. Maske takıp, tekbir getirdi… Filan…  B’i nevi dindar/kindar gençlik kılıç kalkan ekibi… Gibi.
Kutlu Doğum fiiliyatı resmiyete dökülünce havaalanında devlet büyüklerini karşılamaya bile giderler… Belki.
İzlemeye devam edeceğiz… de…
Anlamadığım şu:
Medya neden sadece izliyor… Tamam sayfa ve ekranlara taşıyor boy boy da… Yetmez, kanımca…
Başbakana “İşte benim medyam” dedirtecek atraksiyon hoş olmaz mı? Misal. Esra Erol, Kutlu Haftası çocuğuna bıraksa yerini… Türbanlı ilk öğretim öğrencisi Büşra sunsa programı…  Rakip kanal Çarşaflı Kur’an kursu talebesine yaptırsa seansı…
Tabii sadece çocuklar değil… Yetişkinler de bi’ bakıma Kutlu Doğum çocuğu olabilir…
Misal. Enis Berberoğlu yerini bir iki saatliğine de olsa Fehmi Koru’ya verse…
Garibim yıllardır özlemini çektiği Hürriyet’in koltuğuna otursa… Çocuklar gibi şen olmaz mı? Olur…
Netice: Win win… (Doğru mu yazdım bilmiyorum ama siz anladınız: Kazan kazan)
Yok yook..Bence bu sene geçse de gelecek Kutlu Doğum Haftası bi’ atraksiyon istiyor…
Hürriyet’çilere not: Fehmi Koru önerisini yabana atmamanızı tavsiye ederim… Hiç olmazsa nefsini köreltirsiniz…


VOLTAİRE ‘SAY’I BİLMİYOR MU?

Misal bu ya... Fazıl Say değil de Abdurrahman Dilipak ceza alsaydı… Tabii suçun nevi değişerek… Ateistlere sallasaydı, mesela…
Ne olurdu?
Herkes bi’ yana…Şanar Yurdatapan’a uyku haram olurdu gayrı…
Kadrolu vicdan sahipleri yola düşerdi…
Cezaya konu olan sözler, icabında metne dökülür, aynı suçu işliyorum meydan okuması ilanen gazetelere verilir… “Hepimiz Abdurrahmanız” imzalamacası İnternet’te sürdürülür…
Yetmez… Yürünür, açıklanır, beyanatlar verilir… Filan…
Kim bilir evinin önünde mum yakıp, nöbete bilem durulur… “Sen rahat uyu, buradayız” içlemesi yapılaraktan…
Kamera karşısında uzatılan mikrofona demokrat tavır ses verir: Voltaire’in de dediği gibi, düşüncelerine katılmıyorum ama düşüncelerini ifade etmen için sonuna kadar savaşacağım…
Breh… Breh…
Karikatürize bu tasvirin niyeti şunu sormak:
‘Voltaire’n efelenme neden Fazıl Say için de gündeme gelmedi? Adını andığım için ondan devam ede-yim:
Başına türban takarak Dilipak’ın peşinde koşturan Ş. Yurdatapan bu cevvaliyetini Say’dan niye esirgedi?
Düşüncesine katılmasa da ifade hakkını niye savunmadı?
Dilipak’a ver bi’ imza deyip aldı da ben mi atladım…

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa