6 Mayıs'ın çağrısı!
Fotoğraf: Envato
Bugün, 2013’ün 6 Mayıs’ında, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı katledilmelerinin 41. yılında özlemle, sevgiyle anıyoruz.
41 yıldan beri bu ülkenin gençleri, devrimcileri her 6 Mayıs’ta onlardan öğrendiklerini pekiştiriyor, dahası öğrendiklerini kuşaktan kuşağa devrediyorlar.
Ve 41 yıl sonra bile, onları sadece anmalarla tanıyanlar değil ama onlarla birlikte mücadele etme şansını bulmuş akranları, yoldaşları da bugün onlardan öğrenmeye devam ediyor.
Ve onlardan öğrendiklerimiz; bugün yenilenirken bu, dünün nostaljik bir tekrarı olmuyor ama onlardan öğrendiklerimizin ışığında yeni sorular sormamıza, bu sorulara yeni yanıtlar vermemize neden oluyor.
Evet, onlar öğretiyor. Her öğretmen gibi de onların yaptıklarından, söylediklerinden öğreniyoruz ama aynı zamanda yapmadıklarından da öğreniyoruz. Çünkü onlar sadece yaptıklarıyla değil yapmadıklarının, yapamadıklarının “bedelini yaşamlarıyla ödemiş” devrimciler olarak Türkiye’nin devrim mücadelesi tarihindeki yerlerini almışlardır.
Onlardan halkın, işçi sınıfının davasına sadakatle bağlı olmadan, o dava için canını verecek kadar samimi olmadan, gerektiğinde kişisel çıkarımızı, gözümüz kırpmadan ayaklar altına almadan devrim yolunda yürünemeyeceğini öğrendik. 41 yıldan beri de yaşadıklarımız onların bu öğrettiklerinin doğruluğunu kanıtlıyor.
Onların mücadelesi; sosyalizme tereddütsüz bağlılıklarına karşın, işçi sınıfının merkezinde yer almadığı bir mücadelenin sosyalizm mücadelesi olmayacağını, devrimin ancak yığınların eseri olacağını bir başka açıdan gösterdi. Sadece sosyalizm mücadelesi de değil, demokrasi mücadelesinin de işçi sınıfı ve halkın güçlerinin yerini almadığı bir mücadele olarak kaldığında nereye gideceği belli olmayan bir kör dövüşü olmayı aşamayacağını yine onların mücadelesinin eleştirisiyle öğrendik. Ve onların 41 yıldır her vesileyle, özellikle anma günlerinde yinelenen “son sözleri”, Türkiye’nin devrimcileri için özgürlük mücadelesi deyince sadece Latin Amerika’nın, Asya’nın halklarının değil Türkiye’nin ezilen halklarının da özgürlük mücadelesi olduğunu, antiemperyalist mücadelenin Kürt ve Türk kökenli halkların kardeşliğinin üstünde yükselen bir mücadele olacağını da Türkiye’nin devrimcileri ilk onlardan öğrendi.
Ama 41 yıldır olduğu gibi bugün 6 Mayıs anmaları için alanlara çıkan, onların davasının sürdürücüsü olduğunu iddia eden birçok siyasi çevrenin hâlâ bu devrimci tutumu anlamadıklarını ya da anlamazdan geldiklerini görüyoruz. Bu siyasi odaklar, sadece Amerikan karşıtlığı, emperyalizm karşıtlığı üstünden söyledikleriyle Deniz, Yusuf, Hüseyin’in şahsında temsil olunan devrimci, yurtseverlikle tutarlı demokratlıkla birleştiklerini sanıyorlar. Oysa bunlar tam tersine bugün, 6 Mayıs değerlerinin karşısına, “neo ulusalcı”, “neo milliyetçi” güçlerin safına düşmektedirler.
Bugün 6 Mayıs’ta Hüseyin, Deniz ve Yusuf’u anmanın en önemli iki nedeni varsa; bunlardan birincisi; işçi sınıfının ve halkın katılmadığı bir devrimin başarıya ulaşmayacağı, yiğitlik, baş eğmezlik ve davaya bağlılığın bu tutumla birleşmediğinde yenilginin kaçınılmaz olduğudur. İkincisi ve politik bakımdan daha önemlisi de; Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını kullanmasının karşısına çıkmanın değil sosyalizm, demokratlıkla bile bağdaşmadığıdır. Dahası bugün Kürt sorunu, Türkiye’nin demokratikleşmesinin bir parçası haline gelmişken bu sorunun çözümü için atılacak barışçıl adımları şüpheyle karşılamak, ulusalcılarla aynı endişeleri paylaşarak onların izinden gitmek sadece ulusların kendi kaderini tayin hakkını tanımamak değil Türkiye’nin demokratik bir ülke olmasının karşısına da çıkmak demektir. Onun içindir ki, artık ar damarı çatlamış ulusalcıların bugün her türlü özgürlük talebini emperyalizmin bir oyunu, ülkenin bölünmesinin adımı görmesi şaşırtıcı değildir.
Oysa bundan 41 yıl önce Hüseyin, Deniz ve Yusuf bu çağrıyı yapmışlar; Türkiye’nin halkı, devrimcileri, gençliği; Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkını, Kürt ve Türk halklarının kardeşliği çağrısını da ilk onlardan duymuştu.
Kısacası 41 yıl sonra 6 Mayıs’ın efsaneleştirdiği kahramanları, bizleri; ulusalcılığa, ırkçı-şoven politikalara karşı mücadeleye çağırıyor.
Bugün saflar buradan belirleniyor.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00