07 Mayıs 2013 11:40

Kral üşümesi

Kral üşümesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yazıldı, söylendi: 43 yıl önceki gibi…Tekrar olsun: 15-16 Haziranda işçiler zapt ettiğinde sokakları, açmışlardı Galata ve Unkapanı köprülerinin ayaklarını… Korkudan.
1 Mayıs 2013’te de açtılar Galata ve Unkapanı köprülerinin ayaklarını… Korkudan.
Oysa…
Evet, oysa, işçi sınıfı da… Sendikalar da…Devrimciler de… O günlerde değil… Daha geri… Gibi… İlk Bakışta.
Farkında olması gerekenler ne kadar farkında, emin değilim…
Lakin… Burjuvazi… Yeni oligarşi bunun “ilk bakışta” olduğunu bi-lince çıkarmış… Gibi.
15-16 Haziranlardanbugüne… O deneyimin idrakinin devrimci eyleminden tırsmaları bundan…
Evet… AKP diktası en çok işçi sınıfının… Emekçilerin sosyalistlerle omuz omuza devrimci eyleminden korktuğunu itiraf etti…
Pek çok emaresi var… Ama benim için simge köprülerin göğe kalkmış ayakları…
Sırtınızı Silahtar’a uzanan Haliç’e verin, Unkapanı Köprüsü’ne bakın…
Ya da Sarayburnu açıklarından Galata Köprüsü’ne…
Sizi bilmem… Ben iki şey görüyorum…
İlki: ‘Top’u dikmiş İslamcı Neoliberal diktayı… Kan ve ölüm kusmaya hazır... “Gaz” halini yaşadık nitekim…
Bugünü temsil ediyor…
İkincisi: Aynı perspektiften köprülerin ayakları… Ellerini havaya kaldırmış… Teslim olanı…
Yarını haber veriyor…Tarihin de hisleri var.
Engin Ardıç familyası varsın gülsün, dalgasını geçsin: AKP’nin 1 Mayıs korkusu, Sabahattin Kudret Aksal’ın “Kral Üşümesi”ndeki kahramanının ruh haline benziyor…
Aksal’ın oyununda “üşüme” simge…
Kral/Başbakan/Başkan vesairenin iktidar hastalığını temsil eder… Sessiz… Oyalanmış… Tevekkülle…Zorla… Çoğunlukla ikisiyle birden boyun eğmiş halkın “kader”ine isyan edeceği kaygısından duyulan tedirginliği anlatır…
Yazarımızın Kral’ı da, “Sarayda yaşamanın yasası”* olarak tarifler “üşüme”yi… “Kapıyı açıp şu odaya girdiklerini düşünün yüz binlerin, milyonların”* kabusu… Öyle ki, sarayın bütün korularının kalorifer kazanında yakılmasına… 100 derecelik sıcaklığa rağmen “üşütüyor” Kral’ı…
Binlerce polise, onca şiddete… En önemlisi “milletimin” yüzde 50’lerdeki desteğine rağmen “üşüyen” RT Erdoğan gibi…
Sabahattin Kudret’in Kral’ını teskin etmeye çalışan bakanı der ki: “Sizde eğilim olan şey inanç olmuş bu ülkede!.. Başınızı bir yana çevirse-niz, en azından bir yüzyıl için, yön gösterdiniz sanılıyor ülkeye.”*
Kral tınmaz: “Onların(halkın –EA) yararına olacak doğruların tek mihenk taşı benim sandım… Onlar da sessizlikleriyle benim bu sanımın güçlenmesine yardım ettiler”*…
Ve Kral “Sessizliğin söyleyemediğini ben söylemiş olacağım”* diyerek, tahttan kaçma kararlılığını özetler…
Erdoğan vakti geldiğinde aynı “basireti” gösterir mi?
Göreceğiz. Ama…
Başbakan “1 Mayıs’ta Taksim” kararlılığında, sessizliğin sesini sezdiği için saldırdığını gördük.
Gazlayarak ısınmaya çalışıyor… “1 Mayıs üşümesi” sebebiyle “Bir daha Taksim asla” yoklamalarında bulunuyor… Bence.

*Kral Üşümesi, Sabahattin Kudret Aksal, Varlık Y. Nisan 1970 baskısı.


ÇUKURDAKİ ‘CANLI’LAR

1 Mayıs’ta Şişli…
Kitleyi dağıtan büyük saldırı savuşturuldu… Abluka altındaki DİSK’in odaları bi’ nevi revire çevrildi… Ambulanslar bekleniyor…
Bu arada odadaki televizyondan gelişmeler takip edilmeye çalışılıyor… Derken Ufuk Uras bi’ kanala çıkıyor… “Hükümet adına açıklama yapacak galiba” esprisiyle atılan kahkahalar öksürüklere karışıyor… Dinlemeye tahammül yok; hemen zap…
Ama alternatif fazla değil…
Birkaç kanal izlenebiliyor…
Dikkatimi çekti:
TGRT, SKY, Habertürk vesaire… Taksim diye kurmuşlar inşaatın tepesine canlı yayın araçlarını… Meydan diye ha bire çukuru, inşaatı gösteriyorlar… Yorumların fonu da aynı görüntü… Hatta bir ara Habertürk TV kamerası inşaat demirleri, kolon çivileri filan arasında dolaşmaya… Yılan gibi akmaya başladı ki… Sanırsın Ciner İnşaat Reklam filmi… “Canlı Yayın” Psikolojik Savaş’tan naklen görüntülerle sürdü…
Ben izlemedim. Meğer benzer görüntüler
1 Mayıs öncesinden başlamış.
“TV kanalları Taksim’i hangi açıdan verdi?​” diye soran Sina Koloğlu yazdı: “30 Nisan akşamı televizyon haberleri izleyenlere verilen görüntüler ‘Kardeşim, her yer kum, çakıl, demir, bir de derin çukurlar mevcut; burada toplantı mı olur?​’ yargısını izleyicinin beynine bir güzel yerleştirdi.” (Milliyet, 3 Mayıs 2013)
Haksız mı?
Öyleyse…  İnatla istedikleri Taksim şantiye halinde… Burada miting yapılmaz… Diyenleri… AKP yalama yıkaması, polis terörü aklaması… Yapanların kamerasına yapışamaz mıyız? Odaklandıkları çukurun aslında düştükleri kendi çukurları olduğunu neden göstermeyelim?
Tertip Komitesinin veya bunu dert eden sendikaların filan çağrısıyla… İletişim bilimciler, yayın erbabı toplansa…  1 Mayıs yayınlarını izleyip incelese ve sonuçları halkla paylaşsa…
En azından şu olur: Teşhir… “Tarafsız habercilik” yalanlarını yüzlerine “belgesiyle” vururuz…  Tartıştırırız… Emekçiye eleştirel medya takibi/eğitimi yolunda adım atmış oluruz… Hiç olmadı: İletişim fakültelerinde psikolojik savaş yayıncılığı için taze bir ders notu olur…


Satır altından notlar...

OĞUR, BULUT OLUR MU?

Mehmet Baransu, Taraf’tan ayrılan eski arkadaşının hal ve gidişatını değerlendirmiş: “Yıldıray Oğur biraz daha çabalarsa Yiğit Bulut olacak.” (Aykırı Sorular, CNN Türk)
Dediğinin bir anlamı olmalı… Ne de olsa omuz omuza çarpıştılar, deyip geçemedim… Acaba Y. Oğur’un Özalcılığını bildiğinden mi, Taraf’taki performansından ötürü mü böyle konuştu…Yiğit Bulut seviyesine inmeye her mide dayanmaz da...


‘POLİS BU İTLERE COP SOKUNCA SUÇLU OLUYOR’

Başlık için özür dilerim. Gözden kaçmasın istedim.
Çukurlaşmanın sınırsızlığına işaret eden söz ona ait: Serdar Arseven’e… Akit Ankara temsilcisi ve yazarına…
Twitter’da 1 Mayıs’ta polis şiddetine uğrayanlar için şunları yazmış:
* Polis kendisine taş fırlatan itlere copu soktu mu suçlu oluyor sonra…
* Ergenekon İt’i deyince Taksim’dekiler havlıyor!.. Niye ki?
* Kadın kolları da terzi dükkanına dalmış erkeeekerkeeek diye kudurmuş bunlar…
* Bu Ergenekon itlerini itlaf etmek şart...(Yurt’un haberine göre aktaran Sol portal, 1 Mayıs 2013)
Tabii ki yorum yapmayacağım. Fazıl Say’a verilen “twitter” cezasını hatırlatmaya da lüzum yok.
Ama merak ettim:
Arseven acaba gazetesinin koordinatörü Hasan Karakaya’ya mı özendi? Hani ne kadar rezillik yaparsan o kadar ‘Akil’sin diye?
Bir de: “Hoşgörü modeli” A. Dilipak’ın yüzü kızarmış mıdır? Demokrat arkadaşları “Ne iş?​” demez ama… Katıldığı toplantılarda sorsalar, “Gazetedeki arkadaşının yazdıklarına ne  diyorsun?​” diye… Ne cevap verir?

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa