09 Mayıs 2013 09:36

Alkışlama(ma)lı mı?

Alkışlama(ma)lı mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yeni meselemiz, Süper Lig’i şampiyon olarak bitiren Galatasaray’ın pazar günü Kadıköy’de Fenerbahçe ile oynayacağı derbide alkışlanıp alkışlanmayacağı... Salt takdir etme anlamı taşıyan böyle bir alkış için bir gönül yüceliği gerekmese de, içten ve samimi duygular eşliğinde gerçekleşmedikten sonra insanları alkışa zorlamak pek anlamlı sayılmaz. Ayrıca spor kültürümüz, rakibe saygı kavramını baş tacı edecek bilinç ve olgunluk düzeyinin henüz çok uzağında... Spor bizim için, insani değerleri yüceltme ve pekiştirmenin değil, kin, nefret ve düşmanlık yaratmanın aracı durumunda... Bütün bunların yanı sıra bir de aşağılık komplekslerimiz var... Şampiyonluk sevincini, mutluluğunu bile rakiplere küfrederek yaşıyor, böylelikle taraftarlık kimliği üzerinden komplekslerimizi tedavi etmeye çalışıyoruz. Tabii diğer yandan yaşadıkları yerleri “kurtarılmış bölge” ilan edip buralarda şampiyonluk kutlamasına izin vermeyen, buna rağmen kutlama yapmaya kalkışanlara ise haddini bildiren güruh da eksik değil. Medyanın kışkırtıcı bir dille rol üstlendiği, “en büyük” olma iddiasına dayalı gülünç ve saçma sapan bir çekişme sürüp giderken, bunca hırgürü yadırgamamak gerekiyor aslında... Yoz ve güdük spor kültürümüz, rekabetten erdemli, onurlu, centilmence mücadele değil, arızalı bir didişme üretiyor. Böyle bir ortamda alkış elbette eğreti durur...
Peki bu böyle ilelebet sürüp gidecek mi?.. Aykut Kocaman’a göre bunun için ortam uygun değil. Bunu anladık da, hemen ardından söylediği, “Aklımda öyle bir düşünce yok” lafını anlamak pek mümkün değil. Alkışı şu aşamada hayata geçirmek gerçekçi görünmüyor ancak bu mesele, akıllarda dahi yer almayacak, tartışılmayacak, sorgulanmayacak kadar bize uzaksa, nefret ortamında debelenmekten daha uzun süre kendimizi kurtaramayacağız demektir. Bu konuda Aykut Kocaman’ın bütün söyleyeceği, “Ortam uygun değil ve bir düşüncem yok”tan mı ibaret?.. Oysa, Türkiye’nin en önde gelen ve en çok önemsenen futbol adamlarından birisi olarak ondan beklenen, ortamın uygun olmamasının nedenlerini ortaya koymasının yanı sıra mevcut durumu aşabilmek için neler yapılabileceği yönünde düşünceler dile getirmesiydi. Hem ortam uygun değil deyip hem de ortamın değişmesi (uygun hale gelmesi) için düşünce üretmemek, Aykut Kocaman’ın mevcut durumdan bir rahatsızlık duymadığı anlamına gelmiyor mu?.. Buna, o beğenmediğin ortama ayak uydurmak, uyum sağlamak denmez mi?.. En azından, “Mevcut durumun ve ortamın değişeceğine asla inanmadığım için bu konuda düşünmeyi gereksiz buluyorum” diyebilirdi. Çok daha anlamlı olurdu.
Fenerbahçeli futbolcular da, “Galatasaray’ı alkışlayan Fenerbahçe’ye ihanet eder” düşüncesinde birleşmiş!.. “Ortama yakışan futbolcu tutumu” diye buna denir işte!..
Alkış gibi basit bir meseleyi tartışırken bile makul bir dil kullanmayı beceremiyor, “aklımda böyle bir düşünce yok”, “alkışlayan ihanet eder” gibi tuhaf söylemlerle gerilimi körüklüyoruz.
İşin içine “ihanet” kavramı sokulunca da insan alkışlamanın bedelini merak ediyor ister istemez. Malum, “ihanet” en büyük suçlardan birisi ne de olsa!..
Futbolcular zaten her maçın sonunda birbirlerini kutlayıp, tebrik etmiyorlar mı?.. Onda herhangi bir sorun yok ama maçtan önce 1-2 dakika alkışlamak ihanetle eşdeğer tutuluyor.
“Dünyada İngiltere dışında böyle bir alkışın örneği yok. Orada da eğer maç derbi niteliği taşıyorsa alkış olmaz” diye ahkam kesen “çok bilmişler” var bir de. İyi ya işte, elimizde bir güzelliğin öncüsü olma fırsatı var demek ki. İlla her şeyi başkasından görerek mi yaşamamız gerekiyor? Spora böyle hoş bir gelenek yerleştirebilsek fena mı olur?... Ama güzelliklerle hiçbir zaman işimiz olmaz bizim. Çünkü sporun; küfür, kavga, nefret, kin ve düşmanlık sosuna bulanmış, hastalıklı haline düşkünüz biz...

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa