09 Mayıs 2013 09:40

Yerel yönetimde özerklik, eşitlik, birliktelik: Diyalektik zor zanaat

Yerel yönetimde özerklik, eşitlik, birliktelik: Diyalektik zor zanaat

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hem kişi olacağız, hem de toplumun bir parçası olacağız. Kendimizi gerçekleştirirken toplumu, toplumu gerçekleştirirken kendimizi gerçekleştireceğiz. Hem Kürt “yerel yönetimi” olacağız, hem “Türk Ulusu” yurttaşlığını sürdüreceğiz. Tersi de geçerli. Kürt’le, Türk’le birlikte olmak da, uzaklaşmak da zor zanaat. Dahası bir tarafın beş tarafı, öbür tarafın beş tarafı, onlarca dış tarafı varken. Hayat da zaten böyle bir şey. Masa başında teorik söylemler başka, bunun bir de pratiği ile buluşması başka. Aynı yasa ve mahkeme binlerce yurttaşı KCK’den içeri tıkacak, yine aynı yasa ve hakim hepsini serbest bırakacak. Silahlı girmek yasak, silahlı çıkmak serbest olacak. Hem erkek hem kadın birlikte olunacak, hem de özerk kalınacak. Aile zor zanaat, toplum olmak zor zanaat.
Hepsini bilme olanağı yok ancak gördüklerimle sınırlı söylersem hemen bütün sosyal, hatta doğadaki pek çok durum diyalektik materyalist işliyor. Hem iç içe, hem de tek başına. Hem kalabalıktan bunalmış durumda, hem de yalnızlıktan muzdarip durumda. İterken bile birbirine dayanıyor, dayanırken itiyor.
Özerklik sorunu “yerel yönetimler” veya “üniversitelerin” sorunu değil, her evrede devreye giriyor. Daha en başından kişilikle başlıyor. Kişinin hem tüm olası seçenekleri görebilmesi ve onlardan kendine uygun olanları etki altında kalmadan özgürce seçebilmesi, hem de yer aldığı toplumlarla bağlarını sürdürebilmesi, onların dertleriyle dertlenebilmesi bekleniyor.
Duygusal bağımsızlık ekonomik bağımsızlığı veya tersi ekonomik bağımsızlık duygusal bağımsızlığı garanti etmiyor. Sosyoekonomik koşullar, güvenli ve destekleyici bir ortam olmadan kişi bağımsızlığı zor gözüküyor. Tüm bunlar sağlanınca da, kişi veya topluluğun bunları sağlayanlardan duygusal bağımsızlık sağlayabilmesi pek olası gözükmüyor.
“Yerel yönetimler özerklik şartı” da “yerel özerklik ulusal bağlılık” gibi bazı ara formüller iddia ediyor. Buradaki ince sınır “bağımlılık” değil de “bağlılık” imiş. Bağlılık ile bağımlılık arasındaki ince sınır, belki de küçük bir derece farkından ibaret. Özerklik ile ayrışma arasında da sınır çok uzak değil.
Bununla birlikte “bağımsızlık” da “bağımlılıktan”, “ayrışmak” da “birliktelikten” daha kolay değil, hatta daha zor gözüküyor.
Diğer yandan “bağımlılık” da istendik bir durum değil. Özerkleşemeyen, kendini gerçekleştiremeyen, özgür iradesini kullanamayan bir “sürüleşme”, bir “kitleselleşme” durumuna düşüyor. Toplum olacağız ancak sürüleşmeyeceğiz. Sorunun ortaya konulması güzel de gerçekleştirilmesi zor. Sadece sürünün adını değiştirip niteliğinin aynı kalması daha da trajik bir durum.
Bununla birlikte birini veya bir topluluğu tümden “bağımlı” kılmak da çok zor. Ancak dümdüz edip öldürürseniz, tam uyumunu sağlamış olursunuz. Bu durumda da uymuş olmaz, ölmüş olur, kıyım olur, soykırım olur.
En azından yasama, medya, üniversite özerk olacak. KCK davalarındaki gibi, Ergenekon davalarındaki gibi, Anayasa Mahkemesindeki, YÖK’teki gibi hareket etmeyecek. Topluma bağlı olacak ama iktidarlara bağımlı olmayacak. Bütçeyi iktidar kontrol edecek, ancak kararları maniple etmeyecek. Buradaki paradoks liberal sistemde “özerklik” isteniyorsa, mahkeme veya üniversite kendi bütçesini kendisi sağlamalı deniyor (Herhalde haraç, rüşvet alacak!).
“Yerel yönetimlerin özerkliğine” dönersek, “fakir iller” için büyük sorunlar oluşturabilir. Eğer bir ilimizin, kaynakları yeterli değilse, aile veya çocuğun ayakta durma şansı yoksa “özerklik” ya açlığa mahkum kalmaya ya da hayatta kalabilmek için bir diğerine uşaklığa dönüşebilir. Zengin iller de diğerleriyle paylaşmak istemeyebilir. Merkezi yönetimin güçlü olduğu durumlarda da hiç kimse rüştünü ispatlayamıyor.
Aç tokun, tok açın halini anlamak istemiyor. Yaşam da özerklik de diyalektik materyalist işliyor.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa