'Vekile kıyak' ve demokrasi
Fotoğraf: Envato
Neredeyse alışkanlık oldu. Bir-iki yılda bir; “Milletvekillerinin yaşama çalışma koşullarının iyileştirilmesi” için bir “kıyaklar listesi” hazırlanıyor; tüm partiler, bu düzenlemenin altına sessiz sedasız imza atıp, bu kıyakları Meclisten geçirmek için harekete geçiyor. Ancak iş duyulup basın ve kamuoyunda “Bu ne kepazeliktir” tepkileri yükselince; vekiller, partilerin sözcüleri; “Yok canım öyle bir şey mi varmış!”, “Böyleyse ben karşı çıkarım”,… deme kuyruğuna giriyor. Bu arada sanki memleketin en önemli sorunu buymuş gibi herkes bu teklifi savunanlara çullanıyor; ama sonra listeden bazı “kıyaklar” geri çekiliyor; esas maddeler Meclisten geçip yasalaşıyor. Bu çok düzenli işleyen bir mekanizma olarak böyle çalışıyor.
Son birkaç gündür böyle bir “vekillere kıyaklar” listesi konuşulup tartışılıyor. Kıyakların neler olduğunu, az çok siyaseti izleyen herkes biliyor.
Kıyakları savunanlar, “Eğer milletvekili maddi ve manevi bakımdan kendini güçlü hissederse daha iyi hizmet eder. Aksi halde çevresinin etkisinde kalır…” diyor! *
Evet, milletvekilleri güçlü değiller; genel başkanların oyuncağı konumundalar. Genel başkanları ve partilerinin merkezi ne derse vekiller de toptan parmak kaldırıyor ve geleceklerini de büyük sermaye çevreleri içindeki kimi fraksiyonlara ve yerel siyaset erbabına hizmette görüyorlar. Ancak vekili güçlendirmek için getirilen “kıyaklara” baktığımızda, bunların halkla vekil ve aile efradı arasındaki maddi ve manevi imkanlar uçurumunu büyüten düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Oysa bugün vekilleri güçlendirmek için bir düzenleme yapılacaksa milletvekilleri, parti merkezlerine, genel başkanlarına ve sermaye çevrelerinin meclisi baskı altına almasına karşı güçlendirilmelidir. Ancak ne son kıyak listesinde ne de önceki benzer düzenlemelerde bu doğrultuda hiçbir şey olmadığını, tersine vekillerin genel başkanlarına, parti bürokrasisine ve sermaye çevrelerine bağımlılığını artıracak düzenlemeler yapıldığını görüyoruz.
Gerçek bir demokraside; vekilin “asıl”ından ayrıcalıkları olmaz; olmamalıdır.
Gerçek bir demokraside vekil “asıl”ından daha iyi koşullarda yaşamamalı, kimi temsil ediyorsa onun gibi yaşamalıdır! Vekilliği bittikten sonra da önceden yaptığı iş neyse ona dönmeli, gelirleri de ona göre olmalıdır ki, vatandaşın ne hissettiğini, yaşamak için hangi sorunlarla savaştığını görmelidir. Çünkü milletvekilliği bir sınıf atlama basamağı değil, halkın çıkarlarının savunulmasının bir mevzisi olmalıdır.
Alışkanlıklardan bakıp; “Böyle olmaz, söylenen bir ütopyadır” diye itiraz edilecektir. Ama bu “gerçek demokrasi (halk demokrasisi) olmaz” demektir. Nitekim her kademeden görevliler gibi vekillerin de seçenler tarafından görevden alınabildiği, yani halk yığınlarının doğrudan ülke yönetimine müdahale ettikleri gerçek demokrasilerde vekilin konumu da böyledir; vekil kendisini göreve getiren halktan farklı herhangi bir maddi ve manevi ayrıcalığa sahip olamaz. Aksi halde ne yaparsanız yapın; vekiller ayrıcalıklarını giderek daha çoğaltmak için çalışacaklar ve milletvekilliği bir sınıf atlama basamağı olarak değerlendirmek isteyeceklerdir. Bu yüzden “kıyak”ların ikide bir gündeme gelmesinde şaşırtıcı bir şey olamadığı gibi, vekillerin de fırsat bulmuşken hazineyi kendileri için de bir “Yağma Hasan’ın Böreği” olarak değerlendirmesinde de şaşırtıcı bir yan yoktur. Burada sistemi, oluşturan emme basma tulumba gibi işleyen sömürü ve yağma düzenini atlayarak sadece milletvekillerinin aç gözlülüğünü eleştirmek, “vur abalıya” kolaycılığıdır. Nitekim vekiller bu kadar eleştiriliyor, hatta onlara hakaret ediliyor diye kimse de pek rahatsız olmamaktadır. Bu düzenin asıl sahipleri bile vekilleri; “Canım bu kadar da olamaz ki!” gibi ifadelerle eleştirip, asıl sistemi aklamanın da vesilesi yapmaktadırlar!
(*) Meclis Başkanı Çiçek, vekillere kıyağı, “bunlar müsteşarın, yüksek yargı mensuplarının, valilerin,… haklarıdır, onlarla vekillerin haklarını eşitliyoruz” diye savunuyor. Böylece yüksek bürokrasinin ayrıcalıklarını da itiraf ediyor.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00