Hukuk kimin elinde?
Fotoğraf: Envato
Fransa’da Ermeni katliamı yapılmadığı şeklinde beyanda bulunmayı yasaklayan yasayı eleştiren iktidarımız, işten çıkarılmalara karşı hukuk yolu ile hak arama yolunu tıkamaktadır. Geçmişte, tarikat ilişkisi nedeniyle emir-komuta silsilesinin bozulduğu gerekçesi ile askerlikten ihraç kararına, hukuksuz karar gerekçesi ile şerh koyan siyasetçi, bugün işbaşına geçtiğinde işten çıkarmalar karşısında hukuk yolunu kapatmaktadır. Bu durum karşısında, “Bu nasıl bir ilkesizliktir” sorgulaması yerine, “Bu kimin iktidarıdır” sorgulaması yapılmalıdır.
Hukuk kuralları bazı temel ilkeler doğrultusunda belirlenir ve yazılı hale dökülür. Hukuk ilkelerinin sağlam olduğu toplumlarda yazılı metinlere dahi ihtiyaç duyulmaz ve böyle maddeler yapılmaz. Örneğin, İngiltere’de yazılı bir anayasanın bulunmaması İngiltere’nin bir anayasasının bulunmadığı anlamına gelmez. Bunun tersi de geçerlidir. Şöyle ki, parlamentodan çıkmış yasa görüntüsündeki her metin şeklen yasa olsa da, genel kabul görmüş çağdaş hukuk prensiplerine uymuyorsa maddi anlamda yasa sayılmaz. Hukuk ilkeleri ve metinler ekonomik ilişkiler üzerinde yükselen toplumların üstyapı kurumu olmakla beraber, bu sınırlar dahilinde de, yaşam hakkı, savunma hakkı ve çalışma hakkı gibi bazı geçerli hukuk ilkeleri vardır. Eğer sisteme özgü ilkeler ihlal ediliyorsa, bu durumda hukukun da ötesinde sistem ihlal ediliyor, daha doğrusu sistem değiştiriliyor anlamı ortaya çıkar. Çalışma hakkı kapitalist sistemin bir hukuk kuralı ve hak ise, bu kuralın ihlali, mevcut kapitalist yapının giderek baskıcı ve faşizan yapıya dönüştürülmeye çalışıldığı anlamını taşır. 1 Mayıs zulmünü de böyle ele almak gerekmektedir. Taksim’deki çukurların işçileri yutmaması gibi devletin şefkatli yaklaşımının, her nedense diğer kutlamacılara gösterilmemiş olması ciddi yoruma muhtaçtır!
Bu durumda şu soruları sorarak işe başlayabiliriz. Birincisi, hukukla böylesine oynayan bir iktidar hukuksal anlamda iktidar mıdır yoksa bazı iç ve özellikle de emperyalistler lehine çalışan siyasi işgalci midir? Bu soruya verilecek yanıt siyasi cepheyi değil, öncelikle siyaset tabanını oluşturan halkları bağlar ve onları sorumlu tutar.
Diyelim ki, siyasi kadro geniş halk kesiminin değil, ufak bir azınlığın ve dış emperyalizmin çıkarlarını korumaktadır. Peki, bu siyasi kadro bizlerin oyları ile, hatta her iki kişiden birinin oyu ile iktidara gelmedi mi! Eğer bu iki iddiayı birleştirirsek, şu garip durum ortaya çıkıyor. Siyasi kadro oy aldığı taban değil, oy aldığı tabanın çıkarları aleyhine, içte ufak bir azınlığa ve dış emperyalistlere hizmet sunmaktadır.
Bu konuları tartışırken, 1 Mayıs günü Taksim’e çıkmaları engellenmek amacıyla gaz yiyen işçilere nazire olarak, davul zurna ile Taksim’e çıkan gruplar acaba ne düşünürler? Bu gruplar şimdi hiç mi utanmaz, sıkılmazlar!
Her tahakküm, hatta faşizm bilinçsiz ve edilgen taban üzerinde yükselir. Böyle bir uygun atmosferin bulunmadığı, teslimiyetçi olmayan ve sorgulayan halklar üzerinde faşizm yükselemez. Hal böyle ise, emperyalistleri, en küçük çıkarına şahin olan sermaye yandaşlarını ve bu kesimlere siyasi hizmet sunan emanetçi kadroları suçlamak yerine, kafamızı öne eğerek kendimizi, bize hizmet sunmayan kadroları iktidara taşıyan kendimizi suçlayalım.
- 2025 acaba nasıl geçecek? 18 Ocak 2025 05:30
- Ekonomik kriz çevrimleri ve emek 12 Ocak 2025 04:51
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46