Reha İsvan'ı özlemek
Tam adı Cumhuriyet Reha’ydı. 1925 yılında İstanbul, Şehremini’de doğdu. Çocukluğu Konya, Manisa, Erzurum, Kırklareli’de geçti. Ortaöğrenimini İstanbul’da, yükseköğrenimini Ankara’da yaptı. Çalışmaya İstanbul’da tarım aletleri satan bir şirkette başladı. İstanbul Milli Eğitim Müdür Muavinliği görevini sürdürdü. 12 Eylül sürecinde, “Barış Derneği Davası”nda yargılandı, Metris Askeri Tutukevi 38 ay hapis yattı.
Tam bir kadın hakları savunucusuydu. Anılarını yazdığı Ne Söylesen Bir Eksik’te erkeklerin bir kadını övdüklerinde kocasının erdemlerine de değinmeyi bir zorunluluk gibi görmeleriyle dalga geçer: Eh ne de olsa falancanın seçtiği kadın... Kendisini kadınlığı yoluyla aşağılanmaya da izin vermez/vermemişti. Ceza evinde çırılçıplak soymak istediklerinde, ‘Ben üç çocuk doğurdum’ diye hatırlattı yalnızca.
Onun zarafetini, davranışlarının inceliğini söylemek gerekir mi? O umudunu yitirmeyişiyle de, saygı uyandıran davranışlarıyla da örnekti hepimize. Bir tek kez savaş hali ilan edilmiş Barış davasında çaresiz gördüm onu. Kadınlar tuvaletinin kapısında karşılaştık. Birbirimize doğru yürüdük. Tam kucaklaşacaktık onun yanındaki görevli engelledi. Reha’nın ricası para etmedi: ‘Ama o benim arkadaşım’. Belki yalnızca bu yüzden birbirimizin sıcaklığını duymamızı engelliyorlardı.
1968’de dergilerde yazı yayımlamaya başladı. Zeynep Oral onun cezaevi anılarını yazdığında (Bir Ses ) 12 Eylülün ilk tanıklıklarından birini ortaya koymuş oldu. Bu kitabı Oral’ın Yankılar’ı izledi (1988) Sonra kendi yazdı Ne Söylersen Bir Eksik (1990) Gün Olur Devran Döner (roman, 1992) O, Metris Cezaevinin ‘Reha Abla’sıydı. Bir koğuştan öbürüne sürüklenirken moralini hiç bozmamaya, bir de ‘kızlarını’ sıkı sıkıya korumaya çalıştı. ‘Ben zaten özgürüm, özgürlük mekanla sınırlı değildir, özgürlük bilinçle ilgili bir şey’ diyordu hep.
Ali Sirmen şöyle tanımlıyordu onu: “Reha Hanım, o yiğit kişiliğinin yanı sıra, hoş sohbet şakacı bir insandı ve duruşmalar sırasında herkes konuşmak için çevresini sarardı.”
Zeynep Oral, Cumhuriyet’teki köşesinde sizinle söyle vedalaştı: “Burası Slovenya’nın Bled kasabası... Biraz sonra burada edebiyat ve barış dili üzerine bir konferans başlıyor. Dünyanın her yerinden gelmiş yazarlar, şairler... Daha güzel bir dünya, daha insanca bir yaşam inancını yeşertmek için düşüncelerimizi, duygularımızı paylaşacağız... Bu toplantı için hazırladığım tüm konuşmaları bir yana bıraktım. Çıkıp sizi anlatacağım...
Reha İsvan, diyeceğim; gerçek bir insan, bir feminist, bir barış gönüllüsü... İnsana, çevrenize, doğaya, eşitliğe, özgürlüğe sevginizi ve saygınızı anlatacağım. Mücadelenizi dile getireceğim...”
Ben eski bir mektupta yazdıklarımı yineliyorum: Sevgili Reha, 12 Eylül kişiliklerin bir ölçek taşı olarak düştü toplumumuza. Onurunu koruyanların bedenlerinde, sağlıklarında yaralar açtı. Hiç yakıştırılmayacak hastalıklardan biri uğramış size de. Dünyaya kapanmışsınız. Ben sizi kızlarınızdan Deniz Yılmaz’ın anlattığı gibi hatırlayacağım, tanıdığım gibi: “Reha İsvan ile 1985-1986 yıllarında Metris Askeri Cezaevinde aynı koğuşta kalmıştık. Onunla kaldığım süre içerisinde koğuş benim için bir okul olmuştu. (... ) Sevgili Öğretmenimden öğrendiğim en önemli yaşam felsefesi ‘UMUDUNU YİTİRME, YETER!’ oldu. En kötü günlerimizde bile hayata gülümseyerek bakan bir insandı Reha İsvan.”
Barış dendiğinde seni hatırlamamak olası mı Sevgili Reha…
Evrensel'i Takip Et