Saldırı 'Türkiye'nin duruşu'yla ilgilidir
Fotoğraf: Envato
Dün, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu Hatay Havaalanı’nda yaptıkları basın toplantısında Reyhanlı’daki saldırının, “El Muhaberat’la ilişkisi olan bir örgüt” tarafından yapıldığını, olayla ilgisi olan 9 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının gözaltına alındığını açıkladı.
Bakanlar, değerlendirmeleri ve vücut dilleriyle; “Failleri bulmuş ve Suriye muhalefetini de töhmetten kurtarmış olmanın rahatlığı” ile konuştular ve saldırıyı “El Muhaberat, Suriye rejimi ve onlarla bağlantılı bir örgüt”ün yapmış olmasından sanki memnunluk duymuş hissi de uyandırdılar.
Ancak Reyhanlı’daki saldırıyı muhalif bir grubun ya da “El Muhaberat’la bağlantılı bir örgütün yapmış” olması, Hükümeti sorumluluktan kurtarır mı?
Hükümet adına konuşanlar ya da yandaş basın; böyle bir durum gündeme geldiğinde her zaman ortaya atılıp, “Canım bunu yapanlar bizim taraf olduğumuz örgütler değil bizim karşı olduğumuz örgütlerdir” deyip sorumluluktan kendilerini sıyırmaya bakmaktadır.
Reyhanlı saldırısında da asıl tutumun “sıyrılma tutumu” olduğu gözleniyor. Oysa eylemi düzenleyen örgütün hangisi olursa olsun, örgütlerin arkasındaki güçler kim olursa olsun, Türkiye’nin topraklarında yapılan, 46 kişinin yaşamını yitirmesine yol açan saldırıdan birinci derecede sorumlu olan Hükümettir. Hele de bu saldırı komşuda süren bir iç savaşın uzantısı olarak ve bu savaşta Türkiye’nin savaşın tarafı haline gelen rolüne karşılık olarak yapılıyorsa, Hükümetin buradaki sorumluluğu sadece hükümet olmasıyla değil kendisinin Suriye politikasıyla da bağlantılıdır. Ve bu saldırı bu açıdan ele alınıp değerlendirilmezse; eylemin failleri ister El Muhaberat’la bağlantılı isterse El Nusra ve ÖSO ile hareket eden kimi şeriatçı terör örgütleri olsun; burada Hükümetin sorumluluğunu değiştiren bir şey yoktur. Çünkü sorun Hükümetin izlediği Suriye politikasıyla bağlantılıdır.
Nitekim bu açıklamalar içinde İçişleri Bakanı Muammer Güler; Hatay’daki basın toplantısında, “Bu eylem bölgedeki duruşumuzla bağlantılı olarak değerlendirilmelidir” diyerek, belki kendi politikalarını bir zafermiş gibi gösterirken aslında bir itirafta da bulunmuştur.
Evet, gerek 11 Şubat’ta Cilvegözü sınır kapısındaki 14 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırı gerekse sınırdaki kamplar etrafındaki ölümlü, yaralanmalı çatışma ve gösteriler de aynı kategoriden Türkiye’nin Suriye politikasıyla (“Hükümetin duruşuyla”) doğrudan bağlantılıdır; bu yüzden de hükümetin sorumluluğu dışlanarak açıklanamazlar.
Dün, Hatay Havaalanı’nda yapılan basın toplantısında Bakan Güler’in “değinmesi” dışında Bakanlar hükümetin sorumluluğu boyutuna hiç değinmemişlerdir. Eğer bu basın toplantısını dört bakan ve Hatay Valisi değil de sadece Hatay Emniyet Müdürü yapsaydı da aynı bilgileri verebilir, basın toplantısı da en azından söylenenlerle söyleyen arasındaki ilişki bakımından daha anlamlı olurdu!
Eğer hükümet Suriye’deki iç savaşta politikasını değiştirmezse; bugün bir saldırının failleri yakalanabilir, saldırıyı yapan örgüt çökertilebilir ama yarın başkaları çok daha ağır saldırılar yapabilir. Bu yüzden de Hükümetin burada kendi politikasının sorumluluğunu görmesi belirleyicidir. Aksi halde Suriye’deki savaş her gün daha çok Türkiye’nin içindeki bir savaşa doğru evrilecektir. Bu yüzden de Davutoğlu-Erdoğan ikilisinin liderliğini yaptığı; Suriye’deki yangını büyüterek, rejimin de bu yangında yanıp kül olmasını bekleyen politikanın sorunu çözmediği gibi Türkiye’yi de yangının içine çekeceği bugün daha açık görülmektedir.
Sorunun özeti, AKP Hükümeti’nin Suriye politikasının sonuçlarının savaşı Türkiye’nin içlerine çekecek bir aşamaya geldiğidir. Buradan çıkışın tek yolu ise bu politikayı değiştirmektir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00