Vicdansızlık coğrafyası
Fotoğraf: Envato
Kelime bulamadığınız, canınızın hiçbir şey yazmak istemediği zamanlar vardır. İki gündür ne okumak ne yazmak içimden gelmiyor. Oysa çok değil iki gün önce her şey çok güzel başlamıştı. Pazar günü oynanacak Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesi Kadıköy, Yoğurtçu parkına girdiğimde herkes haftanın son gününün tadını çıkarıyordu. Parkın sağında solunda kümelenmiş taraftar grupları kah koyu sohbetlere dalıyor, kah şarkılar, marşlar söylüyorlardı; çimenler çubuklu formalarını giymiş küçük çocuklara bırakılmıştı, anne babalarıyla yeşil çimenlerin üzerinde piknik yaparak maç saatini bekleyen minikler herkesin sevgiyle baktığı bir manzara sergiliyorlardı. Bir tarafta hummalı faaliyet içine giren gençler, “12 Mayıs”ın yıldönümünü de göz önünde tutarak, Beşiktaş maçı öncesi emniyetin biber gazı kullanmasını protesto için “biber gazı kimyasal silahtır” yazılı bir pankart boyuyorlardı, dere kenarında formalarını üzerlerine geçirerek oturmuş yaşlı çiftler gülen gözlerle gençleri izliyordu. Herkes, son 35 yılını İnönü’de, Sami Yen’de, Kadıköy’de, birkaç maç dışında, tribünden seyretme şansına eriştiğim, 100 yılı geçen bir rekabetin birkaç saat sonra başlayacak 374. maçını bekliyordu.
Maç sonunda galibiyet yüzlerdeki gülümsemenin daha da yayılmasını sağlamıştı. Dağılmadan evvel her zaman olduğu gibi son değerlendirmeleri yapmak için yeniden Yoğurtçu parkının yolu tutuldu. Keyifli bir günün hiç bitmemesini istermişçesine yerlerinden kalkmak istemeyen insanlar, maçın değerlendirmesini bitirmiş gelecek sezonun transfer hayallerine çoktan dalmışlardı. Önce sosyal medyayı takip edenlerin yüzlerindeki gülümseme dondu, gelen habere göre metrobüs ile eve dönen bir Fenerbahçe taraftarı bıçaklanarak öldürülmüştü. Haberin yalan çıkmasını dileyerek sağa sola telefonlar edilmeye başlandı; dakikalar sonra haberin gerçek olduğu anlaşılınca artık ne maçın, ne şampiyonluğun, ne de gelecek senenin hiçbir anlamı kalmamıştı. Daha iki saat evvel aynı tribünde birlikte maç seyrettiğimiz 19 yaşındaki gencecik Burak Yıldırım, sadece üzerine giydiği forma yüzünden bıçaklanarak öldürülmüştü. Hangi şampiyonluk, hangi galibiyet, hangi futbol zaferi gencecik bir çocuğun ölümünden daha değerlidir ki?
İki gündür medyada olaya ilişkin yorumları okuyoruz, seyrediyoruz. Futbol ikliminin geldiği noktadan kimse hoşnut gözükmüyor. Yöneticiler, teknik direktörler, futbolcular, taraftar grupları, futbolun bütün aktörlerinin gerginliğin artmasındaki rolleri masaya yatırılıyor. Bütün yorumlarda çeşitli oranlarda haklılık payı olmasına rağmen “büyük resim” yine gözlerden kaçıyor: Yakalanan katil zanlısı, o da 20 yaşında, tekstil işçisi, maçı kahvede seyretmiş. Maç sonrası kendi yaşında bir başka gencin kalbine soğukkanlılıkla bıçak saplayabiliyor. Bunu sadece yönetici açıklamalarıyla, futbolcu davranışlarıyla açıklayabilir miyiz?
“Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiç bir şey yapamayız” demişti ya Hrant’ın ardından Rakel Dink. Sadece futbolda değil, memlekette yaratılan karanlığı sorgulamadan bu “linç kültürünü” önleyemeyiz. Mertlik denildi mi akan suların durduğu bir coğrafyada, giydiği forma ya da siyasal düşüncesi nedeniyle 10-15 kişinin 1 kişiyi vicdansızca dövmesini hangi mertlik açıklayabilir? Kadın, çoluk çocuk, demeden binlerce insanın üzerine haşereye zehir sıkar gibi biber gazı sıkmanın mertlikle bağlantısı nedir? “Vicdansızlığın” norm olduğu bir yerde bir gencin başka bir gencin kalbine sapladığı bıçak sadece futbol fanatizminin sonucu mudur?
Ölüm haberinden sonra, sosyal medyada yayılan mesajlarda, “keşke daha fazlasını öldürselerdi” diyenlerin ne kadar çok olduğuna bakın. Bu futbol ikliminde değil, memleket ikliminde yetişen “vicdansızlık” ürünleri işte. Medya kendi sorumluluğunu perdelemeye çalışsa da bu “vicdansızlık” coğrafyasının yaratılmasında en büyük paya sahip olduğunu unutmamak lazım. Şimdi timsah gözyaşlarıyla kendileri dışındaki herkesi suçlayanlar, aslında bu “vicdansızlık” bataklığının yaratılmasının en büyük destekçileri değil mi?
2000 yılında, 2 Leeds taraftarı Taksim’de öldürüldüğünde “Two size” manşeti atanlar, ektiğiniz tohumlar boy verdi, gururlanın...
- Rasim Ozan gitti futbol medyası temize mi çıktı? 30 Kasım 2017 00:15
- Fenerbahçeli medyayı deşifre edelim 16 Kasım 2017 00:26
- Cüneyt Çakır, Mete Kalkavan gerisi yalan… 25 Ekim 2017 23:01
- 'Yıldırım Demirören yeter' 05 Ekim 2017 01:21
- Ne etti la bu Aykut Kocaman size? 21 Eylül 2017 01:00
- Aykut Kocaman'a niye saldırıyorlar? 14 Eylül 2017 00:15
- Federasyon, Tribün Mühendisliği: Beleştepe, Göztepe, Konya... 24 Ağustos 2017 00:15
- Terim kovuldu sıra Demirören’de mi? 04 Ağustos 2017 01:01
- Terim ve Demirören'e sonsuz teşekkürler! 20 Temmuz 2017 01:00
- Futbola da adalet lazım 13 Temmuz 2017 00:15
- Arda Turan'a neden kızıyorsunuz ki? 15 Haziran 2017 00:30
- Şampiyonluklara seviniyor musunuz? 01 Haziran 2017 01:00