'Arz' ve 'ince ayar' ziyareti
Fotoğraf: Envato
Başbakan Erdoğan’ın uzun zamandır beklediği Washington ziyareti dün başladı.
Başbakan Erdoğan’ın Obama ile ziyaretinde masaya koyacağı; 1- Suriye krizinde ABD’nin, Türkiye’nin istediği çizgiden müdahale etmek için daha “agresif” bir çizgiye geçmesi,
2- İsrail-Türkiye ilişkilerinde bir ilerleme olması için ABD’nin Filistin sorununun çözümünde İsrail’e daha çok baskı yapması, 3- ABD ile AB arasında yapılacak olan “Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşması”ndan Türkiye’nin dışlanmamasını kapsayan üç önemli dosya olduğu belirtiliyor. Dün gazetemizde Aydın Çubukçu ve İskender Bayhan bu dosyaların içeriğinin önemli noktalarına işaret etmişlerdi.
Türkiye’nin hangi konuları bu görüşmeye taşıyacağı üstünde basında çokça duruldu; ama “ABD’nin Türkiye’den isteklerinin ne olacağı” konusunda pek durulmadı. Oysa, ABD’nin müttefiki olan ülkelerin liderlerinin ve üst düzey yöneticilerinin Washington ziyareti hiç de öyle “eşitlerin görüşmesi” olmamıştır. Tersine bu görüşmelerde Washington “müttefikini” dinler görünmüştür ama bu görüşmeler müttefik için bir“arz görüşmesi”yken, Washington için bir”ayar görüşmesi” olmuştur. Çünkü Washington bu görüşmeleri kendi isteklerini dayattığı ve müttefik ülkelerin iç ve dış politikalarının ABD’nin strateji ve ihtiyaçlarıyla uyumlu hale getirildiği görüşmeler olarak organize etmektedir. Onun için de bu görüşmeler sanki “müttefiklerin” istediği Washington’un da lütfen kabul ettiği görüşmeler olarak görünse de gerçekte, bu görüşmelerin en önemlileri, ABD’nin “Müttefikini çağırıp ayar verdiği görüşmeler” olarak cereyan etmektedir.
Nitekim bugün Türkiye’nin iç ve dış politika yönelişlerinin “2007’deki Bush-Erdoğan görüşmesi’ nin sonraki yıllardaki bölgedeki gelişmeler için miladı olarak gösterilmesi gibi
Erdoğan’ın bu ziyaretinin de Türkiye’nin iç ve dış politikalarında yeni bir “milad” olacağını söylersek bir abartı olamaz.
Nitekim Erdoğan’ın ziyareti de uzunca bir zamandan beri ABD tarafından adeta bir “proje olarak geliştirilmiş”; ve artık “ince ayar” için kıvama geldiği kanaatine varılınca Erdoğan’a “Hadi artık gel!” denmiştir.
Çünkü Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin ABD’nin “bölgesel gücü” ve “bölgesel model ülkesi” nin liderleri olarak iyi bir karnesi olduğu söylenemez. Nitekim Türkiye;
- Dış politikası Suriye’de duvara çarpmış, ABD ve İsrail’in Suriye krizini çözmek için devreye doğrudan girmek, ABD’yi sorun çözümünde Rusya ve İran’la uzlaşmak(*), zorunda bırakmış;
- İsrail’le çatışmasını gereksiz biçimde uzatmış, bölgedeki Amerikan karşıtı güçlerin ekmeğine yağ sürmüş
- İç politikada da muhafazakarlaşma ve dini aşırı biçimde öne çıkaran tutumla, Anayasa tartışmalarında “Başkanlık Sistemi” ve benzeri girişimlerle “batı normlarını” zorlayan ve bölgeye “model olma” imkanını yitiren bir çizgiye yönelmiştir!..
Nitekim ziyaret öncesinde de ABD, Erdoğan ve Davutoğlu’yu bir yandan Kerry ve Ricciardone’nin “İsrail’le anlaş” ve “Gazze’ye gitme!” demeye varan müdahaleleriyle öte yandan Fetullah Gülen ve basını üstünden de Erdoğan “Nemrutluk” ve “Firavunluk” a varan sıfatlarla eleştirilmesiyle “kaba işleme” tabii tutulurken Washington’da verilecek “ince ayar” için hazırlanmıştır.
Şimdi ABD Erdoğan’dan;
1- Türkiye-ABD-İsrail ittifakının sivri ucunu İran’a yöneltmesi ve Türkiye’nin bu konudaki tereddütlerini bir yana bırakmasını,
2- Suriye krizinin ABD-Rusya arasındaki varılan uzlaşma çerçevesinde çözümlenmesi için Türkiye’nin Suriye politikasını gözden geçirmesini,
3- Filistin konusunda Türkiye’nin İsrail ve ABD’nin bölge politikalarını daha çok gözetmesi ve popülizme başvurmaktan kaçınması,
4- Türkiye’de ABD’nin tek seçeneğinin Erdoğan olmadığını, AKP içinde başka seçeneklerin de olduğunu, bu açıdan da Erdoğan-Davutoğlu çizgisinin iç ve dış politikasına bir çekidüzen vererek ABD ile daha uyumlu bir çizgiye gelmesi gerektiğini dayatarak, en azından önümüzdeki yakın gelecek için Erdoğan’ın önüne bir yol haritası ortaya koyacaktır.
Bu “ince ayar” ın Erdoğan-Davutoğlu’nun ve AKP Hükümetinin iç ve dış politikasını ne ölçüde etkileyeceğini hemen önümüzdeki aylarda göreceğiz.
(*) ABD ve Rusya bu ayın sonunda Suriye sorunu çözümü ile ilgili bir konferans düzenlenmesinde ve sorunun çözümü konusunda ortak adım atmada (Rusya’nın uzun zamandan beri ısrar ettiği koşulları benimseyerek) anlaştılar. Türkiye ise bu konferansa ve anlaşmaya karşı bir çizgide bulunuyor.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00