Oyun, tuzak mı dediniz?
Hatırlanacaktır, Reyhanlı’da patlayan bombalar onlarca masum insanın ölmesine neden olurken Başbakan ve bakanlarından “Türkiye’nin bu tuzağa düşmeyeceği”, “oyuna, provokasyonlara gelinmemesi” açıklamaları yapılıyor, vatandaşlara da “tuzağa düşmeyin, provokasyonlara gelmeyin” deniliyordu. Başbakan ve bakanlarının kastettiği tuzak “büyüyen, bölgede etkisi artan ve gelişen, kendi içinde barışını kurmuş bir Türkiye’nin önünün kesilmesine yönelik oyunlardı.” Vatandaşlara “düşmemeleri” için uyardıkları “tuzak” ise, mezhepsel ve etnik çatışmalar, provokasyona yönelik atılabilecek adımlardı.
Bütün bu sözlerde ve yaklaşımda bir samimiyet ve dürüstlük var mı? Bu ülkede yaşayan ve gelişmeleri az çok takip eden her dürüst vatandaş hükümetin Suriye politikasının bu tür olaylara yol açtığını görüyorlar ve anlıyorlar. Yapılan anketlerde ezici bir çoğunluk Suriye’nin iç işlerine karışılmaması gerektiği yolunda görüş bildiriyordu. Ama hükümetin politikası tam tersi bir yönde oldu. “Muhalif” oldukları ileri sürülen ve içlerinde çok değişik akımların bulunduğu, merkezi bir yönetim de kuramayan, içlerinde bazılarının çete özellikleri gösterdikleri gruplar açıkça desteklendi ve beslendi.
Sadece bununla da kalınmadı, Hükümet uluslararası arenada, Suriye’ye dışarıdan emperyalist bir müdahale yapılması için yoğun bir çaba gösterdi. Başbakan Erdoğan ABD Başkanı Obama’dan yeniden bu yönde taleplerde bulunacak. Yani Suriye’ye bugüne kadar yapılan emperyalist karışma ve müdahale yetersiz görülüyor, açıkça bir askeri harekat talep ediliyor. O zaman sormak gerekiyor: Bütün gelişmeler her türlü araçla Suriye’ye müdahale etme yönünde iken hangi tuzaktan söz ediliyor? Bu durumda oyuna gelinmemesi açıklamasının ne anlamı var? Tuzak denilen ve düşülmemesi istenilen şey, aslında bilinçle ve istekle uygulanan gerici, yayılmacı politikaların toplamı, doğal bir uzantısı ve sonucu değil midir? Üstelik bu politika her türlü provokasyona açık değil mi?
Hem çatışma, provokasyon, müdahale, son bombalamalarda görüldüğü gibi terör saldırıları için bütün koşulları hazırlayacaksınız, hem de “Aman tuzağa düşmeyelim” diyeceksiniz. Şunun açık seçik görülmesi gerekiyor: Onlarca masum insanın katledilmesine, bölgenin bir ateş topuna döndürülmesine yol açan gerici politikalar terk edilmeden provokatif olayların ve terör eylemlerinin engellenmesi olanaklı değildir. Hükümet tarafından atılan ve atılmak istenen her adım bölgede kaosu ve karışıklığı artırma, halkları birbirine düşmanlaştırma yönündedir. Ortada bir tuzak değil, gerici politikaların yol açtığı ve sonuçları giderek daha da ağırlaşacak olan vahim gelişmeler bulunmaktadır.
Bu gerici politikaların ilk kurbanı Suriye halkı olmuştur. Şimdiden on binlerce ölü, yüz binlerce mülteci, yıkılan şehirler, mezhep ve etnik çatışmaların kışkırtılması için kanla sulanan topraklar vardır. Hükümet ve bölgenin diğer gerici hükümetleri ve bölge dışındaki emperyalist büyük devletler, Suriye halkına kendi kaderini tayin etme hakkı tanımamaktadırlar. Görünen o ki, başta ABD olmak üzere büyük emperyalist güçler bölgedeki yangının giderek daha fazla büyümesini, emperyalist müdahaleler için halkların güçten düşmesini, düşmanlıkların derinleşmesini beklemektedirler. Ama bu durumda son bombaların da kanıtladığı gibi, bölgede en fazla zarar görecek olan halkların başında Türkiye halkı gelmektedir.
Açıkçası ortada hesaplanılarak, kurgulanarak, bilerek, istenerek uygulanan emperyalist, iş birlikçi gerici politikalar vardır ve bölge halklarını bekleyen asıl tuzak da budur. Daha büyük çatışmaların önü açılmak istenmektedir. İsrail yavaş yavaş devreye girmekte, emperyalist bir müdahale için Suriye’nin askeri varlığını bombalamaktadır. Hızlı “İsrail karşıtı” Müslüman hükümetten ve bölgenin diğer Müslüman hükümetlerinden en ufak bir protesto yükselmemektedir. Bölgenin Türk, Arap, Kürt, Acem halklarını zorlu günler beklemektedir ve halkların kendi aralarında güçlü bir dayanışma olmadan, emperyalizme, iş birlikçiliğe ve gerici politikalara karşı ortak bir karşı koyuş örgütlenemeyecektir.
GÜNÜNYAZILARI








EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer
Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

Menemen Belediyesi'nin kamu zararına neden olan aydınlatma lambalarına suç duyurusu

‘Dilimizi, kültürümüzü korkmadan yaşamak istiyoruz’

‘Mehmet Türkmen’i serbest bırakın’

Evrensel'i Takip Et