'Koordinasyon eksikliği' mi 'göz yumma' mı?
Fotoğraf: Envato
Reyhanlı’daki çifte patlamada ölenlerin sayısı 52’yi bulurken saldırının gerçekleşmesinin arkasındaki emniyet ve MİT’in faaliyetleri ve ilişkileri üstünden tartışmanın boyutu da büyüyor.
Bölgede zaten sınırdan kimin girip kimin çıktığının belirsiz olduğu ve CIA, MOSSAD ve öteki tanınmış istihbarat elemanlarının da bölgede cirit attığını çocuklar bile bilirken patlama ile ilgili istihbaratın dikkate alınmaması sorunun bu boyutunu daha da büyütecek görünüyor.
Çünkü Hükümet cenahından verilen bilgilere göre; MİT daha 8 Mayısta saldırıda kullanılacak araçların plaka numaraları ve saldırıyı gerçekleştirecek kişilerin kimliğine kadar son derece ayrıntılı bir istihbarat veriyor. Yine verilen resmi bilgilere göre patlamada kullanılan araçlar MİT’in plakasını verdiği araçlardır. Patlamadan sonra gözaltına alınan kişilerin de yine MİT’in kimliğini verdiği kişiler olduğu belirtilmektedir.
Nitekim bu gerçek ortaya çıkınca Başbakan devreye girerek, bu olanları doğrulamış, “İstihbarat zafiyeti yok koordinasyon yetersizliği var” diyor. Başbakan bu koordinasyon yetersizliği için sorumluluğu olanların tespiti için Başbakanlık Teftiş Kurulunu görevlendirdiğini belirtti.
Buraya kadar her şeyin normal olduğu, hatta Başbakan “koordinasyon eksikliğini” kabul ederek açık davrandığı üstünden Başbakan övülebilir bile! Ancak gerçek bu kadar basit değil. Çünkü; bu “koordinasyon eksikliği” gibi “kadı kızı kusuru”ymuş gibi tarif edilen “yetersizlik”ten dolayı ülke sarsılmıştır!
Oysa son yıllarda en çok tartışılan ve hükümetin de pek övündüğü konu “Güvenlik güçleri ve istihbarat örgütleri arasındaki koordinasyon” tartışmasıdır. AKP Hükümeti bu amaçla MİT’i, polis istihbarat, askeri istihbarat ve jandarma istihbaratında adeta yeniden kadrolaştırırken bunu “koordinasyon zafiyetini kaldırmak” için yaptığını iddia etmiştir. Nitekim üç yıl önce bu koordinasyonu sağlamak üzere Başbakanlığa bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmuştur. Ki, bu kurulun ilk müsteşarı olan zat da şimdi İçişleri Bakanıdır!
Bu tartışma sürecektir; sonuçta “koordinasyon eksikliği” Hatay Emniyet Müdürlüğündeki polislere havale edilip, “sorumlular bulunmuş” görünse bile, bu işin siyasi sorumlusu elbette Hükümettir. Ancak bunun da ötesinde saldırının gerçekleşmesinde, bölgenin koşulları dikkate alındığında “Koordinasyon eksikliği mi göz yumarak olayın gerçeklemesine çanak tutma mı” sorusu bugün düne göre daha da büyümüştür. Çünkü verilen istihbaratın somut kişilere ve araba plakalarına kadar götürülmüş olması bir “yetersizlik”, “basit ihmal”, “gözden kaçma” olarak görülemez. Tersine burada “hele bir bombalar patlasın da biz de bombaların patlamasının yaratacağı dumanlı havadan yaranalım” anlayışı olduğu ihtimali kabul edilmeden “koordinasyon eksikliği” denilip geçilmesi Hrant Dink cinayetinde İstanbul Emniyetinin cinayete çanak tutan tutumunu, “görevini fark etmeden ihmal eden bazı memurlara” indirgemeye benzer.
Çünkü; verilen istihbaratın ayrıntılılığı, daha saldırının üstünden birkaç saat geçmeden saldırıyı kimlerin yaptığının bilindiği ilan edildiğine göre, demek ki, bilmesi gerekenler bu istihbaratın ayrıntılarını biliyorlardı. Bu da ister istemez, bu saldırıyı önlemekle görevli olanların saldırıyı bildikleri halde, saldırının gerçekleşmesine göz yumdukları ihtimalini son derece güçlü bir ihtimal olarak öne çıkarmaktadır. “Göz yummak”la böyle bir saldırıyı düzenlemek arasında bir fark yoktur; ahlaki bakımdan da çok daha aşağılık bir tutumdur.
Evet, saldırıyı yaptığı iddia edilen kişiler mahkemeye çıkarıldı bazıları da tutuklandı. Ancak işin içine istihbarat örgütleri; emniyet güçleri ve elinde devlet gücü bulunan siyasi güçlerin bundan rant sağlama çabaları girince, mahkemelerden de gerçeği ortaya çıkarmasını beklemek ham hayaldir. Hatta çoğu zaman da ülkemizde bu tür mahkeme süreçleri gerçeğin üstünü örtme süreçler olarak işlemiştir. Dink davası başta olmak üzere sayısız mahkeme süreci böyle işlemiştir. Bu yüzden de “Örgüt şu, şunlar da failler,…” biçimindeki propagandayı çok ihtiyatlı karşılamak, gerçeğin mümkün bütün yönleriyle ortaya çıkması için mücadeleyi ara vermeden sürdürmek gerekir.
Hele de Başbakanın bile “İstihbarat vardı alma önlenmedi!” diye “teftişçiler” görevlendirdiği koşullarda!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00