Kimyasal kolay ama iyi çocuklar lazım
Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyareti sonrası çoğu gazetenin manşeti “Esad’ın gönderileceği” kurgusuna odaklandı.
Bazı yayın organları, daha açık biçimde, yönetim yapısı bozulmadan “Esad’ın sistemden çıkartılması” biçimindeki beklentiyi yansıttılar.
Suriye sorununu Esad’a indirgemek, mutlu olmak isteyen bir Türkiye siyaseti için anlaşılabilir gözüküyor. Psikolojik açıdan sembol liderlerin konumu, elbette bir siyasal sistem için önemlidir. Esad devrilirse zamanla sistem de yıkılır hesabı elbette boş bir hesap değildir.
Ancak Suriye’nin geleceğini buraya hapsederek tartışmanın kendisi son derece yanıltıcıdır.
Başından beri Esad sonrasını kendine dert edinen batılı ülkeler, Suriye’de “iyi çocuklar” bulmanın ve bunları egemen kılabilmenin zorluklarını görüyorlar.
El Nusra’nın kendisinin de saklamadığı el Kaide bağlantısı dolayısı ile “terör örgütü” listesine alınması, geriye İhvan çizgisindeki ÖSO dışında aktör bırakmıyor.
Esad sonrasında kimin hangi köşeyi kapabileceğini tahmin edenler, büyük çözülmenin sorunsuz seyrini garanti altına alamıyorlar. Tümden parçalanma riski, zayıf bir ihtimal değil.
Bölgede büyük hesabı olanların Esad gitsin de ne olursa olsun yaklaşımına girmesi beklenemez. Afganistan ve Irak deneyimlerinden sonra doğrudan kara müdahalesine Batı kamuoyunun iknası kolay olmaz. Türkiye’nin kimyasal silah kullanıldığını ispata çalışmaktan çok, destek verdiği muhalefetin bu işi kotarabilecek “iyi çocuklar” pozisyonunda olduğuna ABD’yi ikna etmesi gerekiyor. Reel politik tablo, bunun inandırıcılığına imkan vermiyor.
Kimyasal silah kullanıldığını ispatlamaktan daha zor olan, mevcut muhalefetin Suriye’de istikrarı sağlayacağına muhatapları inandırmak.
Türkiye’nin muhalefete dair verdiği güvencelerin şu an için çok geçerliliği olmadığını bütün dünya biliyor.
Bu nedenle ABD açısından Rusya ile anlaşmadan, Türkiye’nin taahhütlerini dikkate alarak tavır değiştirmesi beklenmemeli. Muhalefete daha fazla destek verme ve bekleyip görmenin ötesinde atılacak her adımın riski başka alanlarda telafi edilmeli.
İran konusu bu konuma sahip olmakla birlikte, Türkiye’nin gücünün sınırlılığı ortadadır.
“Eskiden ABD bizden talepte bulunurdu, şimdi biz talepte bulunan tarafız” ifadesi tek başına gurur duyulacak bir fotoğrafı tarif etmez.
İsteyen olmayı, tek başına büyük olmak ya da eşit olmak gibi sunmaya çalışmadan önce istenenlerin içeriğini sorgulamak gerekir. Bu güne kadar daha çok Kürt sorununa dair gündeme odaklanmışken şimdi Ortadoğu’daki gelişmelere odaklanmak bir ilerleme sayılabilir.
Her ilerlemenin bir kapasiteye dayandırılması ve ancak böylece sürdürülebilir kılınması gerekir.
Kendi kapasite sınırlarını aşan gelişmeleri, var olduğunu sandığı gücüne vehmederek yorumlamak, tedavisi gereken bir hastalıktır. Yüzyıl öncesi atıldığımız maceraları hatırlarsak, bu hastalığın ölümcül sonuçlarından dersler çıkarırız.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası
AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var.
Evrensel'i Takip Et