17 Mayıs 2013 09:33

Washington'da 'ince ayar' böyle oluyormuş!

Washington'da 'ince ayar' böyle oluyormuş!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Erdoğan ve Obama önceki gün iki uzun toplantıda, “iki ülkenin bölge ve Türkiye ile ilgili tüm sorunlarını” konuştu.
İlk görüşme iki saatten uzun süren bir “resmi buluşma”ydı. İkincisi ise “yemekli”, pek de resmi olmayan bir ortamda yapılan “1+2”li (Obama ve Erdoğan’ın ikişer en yakınlarının katıldığı) bir toplantıydı. Muhtemeldir ki, ikinci görüşme daha “samimi” fikirlerin daha rahat konuşulduğu bir görüşmeydi! Bu “özel toplantı”da, “kızların nasıl yetiştirildikleri” gibi “geyikler” dışında nelerin konuşulduğunu zamanla öğreneceğiz. Ama herhalde gündem resmi görüşmeyle aynıydı. Nitekim Başbakan Erdoğan da resmi görüşme sonrasında yapılan basın toplantısında başlıca konularda “Bu konunun ayrıntılarını yemekte konuşacağız” dese de görüşmeyi “Tarihsel önemde bir görüşme” olarak niteledi.
Aslına bakılırsa, bu görüşmenin “önemi” önceden belliydi ve iki gün önce görüşmenin bir “Arz ve ince ayar” görüşmesi olarak önemine bu köşeden de değinilmişti. Ancak, bu tarihsel görüşmenin Türkiye’nin ve bölge halklarının ne kadar yararına olduğu da tartışılırdır. Çünkü görüşmenin bir ucunda dünyanın her köşesine, yağma, sömürü, savaş, kaos götüren bir emperyalist güç öteki tarafında da onun iş birlikçisi olunca ziyaretin “tarihsel önemde” olması demek, bölge halkları için hayırlı olmayan bir “tarihsellik” olmaktadır. Hani Azrail’in de, Şeytan’ın da “melek” olması gibi!
Basın toplantısında Erdoğan’ın rahatlamışlığına bakınca, “Erdoğan istediklerini galiba almış” duygusu oluşuyorsa da kimin ne isteyip ne aldığı üstünden bakıldığında Erdoğan’ın değil Obama’nın istediklerini aldığını, Erdoğan ve ekibinin asıl ABD isteklerinin Türkiye’nin çıkarlarına uygun olduğuna, Obama ve ekibi tarafından ikna edildiği anlaşılmaktadır.
Bunu, görüşme sonrasında yapılan basın toplantısında Obama ve Erdoğan’ın söylediklerinden anlıyoruz.
Basın toplantısında söylenenlerden açıkça anlaşılmaktadır ki, Obama ABD’nin bölge politikasında her konuda Erdoğan ve ekibini ikna etmiştir! Ama önemli herhangi bir konuda Erdoğan’ın Obama’yı ikna ettiğini gösteren bir cümle yoktu.
Örneğin Suriye konusunda, “Esad’ın gitmesi” noktasında iki ülke de eskiden beri ısrarlıydı ama yöntem ve zamanlama bakımından farklı yollardan yürüyorlardı! Obama basın toplantısında, “Esad’ın gitmesi” için “Ne kadar çabuk giderse o kadar iyi olur!” diyerek Erdoğan’a jest yapmış gibi göründü (Bizim basın da “Obama da Esad’ı istemiyor” diye bunu manşetlere çekti ama Obama tamamen farklı bir şey anlıyordu bundan. Nitekim Obama, “muhalefete” desteği “insani yardım” ve “siyasi desteğe” indirgerken, eskisine göre bile geriye çekildi. “Çözüm için tek yol” olarak da Obama, “siyasi bir geçiş süreci” tezine kuvvetli vurgu yaptı. Böylece Obama, Türkiye’nin her yolla “Esad rejiminin yıkılması”, “uçuşa yasak bölge”, “güvenli bölge”, “muhalefete silah yardımı” vb. içeren tezini açıkça reddetti. Erdoğan ise Suriye krizinde ilk kez Rusya ile ortaklaşa hareket etme ve Cenevre Konferansı’nın önemine işaret ederek ABD-Rusya çizgisine çekilmiş olduğunu gösterdi. Dahası Erdoğan bölgedeki “terörist faaliyetleri önlemek”ten (el Nusra ve öteki şeriatçı terör grupları da buna dahil gibi görünüyor) söz ederken aynı zamanda Obama’nın Suriye sorununun çözümünde bütün etnik ve dini azınlıkların yeni Suriye’nin sistemi içinde yer almasına destek verirken, Esad rejimi yanlılarının da yeni Suriye’deki yerini kabul etmiş oldu.
Yine İran konusunda Erdoğan, “İran’ın nükleer silaha sahip olmasına karşı” çıkarken, “İsrail’in nükleer silahı varsa İran’ın da olabilir” tezini bir yana bırakarak, İsrail-ABD çizgisine, en azından hayli yakınlaştığını gösterdi.
Filistin konusunda da Erdoğan, Gazze üstünden Filistin sorununu ve Arap-İslam dünyasını domine etmeyi bırakarak, Gazze ve Batı Şeria’ya ayın yakınlıkta olma çizgisine ikna edilmiştir. Nitekim Gazze gezisine şimdi Batı Şeria’yı da ekleyerek, İsrail-ABD’nin Filistin sorununu çözüm çizgisine doğru yaklaşmıştır.
Bu üç konudaki tutum değişikliğinin Türkiye’nin Suriye, İran, İsrail’le ilişkilerini Obama ile görüşmeden sonra gözden geçireceği, yeni ve “ince ayarlar” yapacağını söylemek bir abartı olamaz.
Yine aynı çerçevede, ABD’nin isteğine bağlı olarak Irak Hükümetiyle ilişkilerin de gözden geçirilmesi beklenmelidir.
ABD ile AB arasındaki “Ekonomik İşbirliği Anlaşması” konusunda ise bir “komisyon kurularak” sorunun komisyona havale edilmesi bile Türkiye tarafından başarı olarak görülmektedir.
Kıbrıs’tan Afganistan’a kadar diğer konular ise bu önemli sıcak gündemlerin gölgesinde kalmış görünmektedir.
Peki Türkiye’nin bu görüşmede hiçbir isteği mi kabul görmemiştir?
Bu konuda değerlendirmeyi, bir “uzman” ve son dönemde AKP’nin iç dış politikasını bir misyoner sadakatiyle savunmayı iş edinen, eski bir Washington Muhabiri, Milliyet Yazarı Aslı Aydıntaşbaş’a bırakalım.
Washington’dan yazdığı yazısı boyunca bir tek “kazanım” bile gösteremeyen Aydıntaşbaş, görüşmeler konusunda “bilinmiyor”, “zamanla belli olacak” gibi gerekçelere sığındıktan sonra yazısını; “İki güçlü ülkenin lideri yüksek sesle ‘Beşar Esad gitsin’ dedi. Kimse bunun önemsiz olduğuna beni inandıramaz” diye bitirdiğine göre gerçekten de Erdoğan hiçbir isteğini kabul ettirememiş demek ki!
Kısacası bu “tarihi görüşmede”, Erdoğan Obama’dan istediği hiçbir şeyi alamamıştır ama yine de “tam bir fikir ve iş birliği ile görüşmelerin tamamlandığı” ifade edilmektedir. Çünkü Erdoğan Obama’nın istediği çizgiye gelmiştir.
Washington’a çağrılanlara yapılan “ince ayar” denilen şey de böyle bir şey olmalı zaten!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa