22 Mayıs 2013 11:34

Her öğrencinin başına bir polis!

Her öğrencinin başına bir polis!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hükümet,“Avrupa’nın en büyük adliye sarayını”, “Ortadoğu’nun en büyük cezaevini” yapmakla övündüğünde, bunları halka müjde olarak verdiğinde şaşırmıştık ama yine de üniversitelerde görevlendirmek için 10 bin “koruma memuru”(polis) alacağını ilan ederek halka, öğrencilere müjde verileceği aklımıza gelmemişti!

Bizimkisi de saflık tabii, böyle bir hükümet, üniversiteye bilim özgürlüğü ve özerklik tanıyarak müjde verecek değildi ya!

Yani AKP Hükümeti, küçük bir ülkenin emniyet güçlerindeki polis sayısı kadar polisi üniversitede görevlendirmeyi amaçlıyor!

Aslına bakılırsa asıl sorun sayı da değil. Burada asıl sorun devletin, hükümetin üniversiteyi asayişin olmadığı, asayişin sağlanması için polis kuvvetlerine ihtiyaç duyulan bir kurum olarak görüyor olmasıdır.

Oysa ilk üniversitelerin ortaya çıkmasından beri üniversite, polis kuvvetlerinin içine giremediği (Ancak rektörün çağrısıyla girebilir), “özerk” bir kurum olmuştur. Bugün de az çok üniversite özerkliğinin olduğu, “polis devleti” özellikleri taşımayan ülkelerde, emniyet güçleri sadece dışarıdan üniversiteye yönelik bir saldırıya karşı önlemler alan bir “güvenlik” işlevi yapar. Yoksa üniversitenin kapısına polis dikmek, üniversite sınırları içinde “karakollar” oluşturmak, içeride küçük bir olay olduğunda dahi, coptu, gazdı, suydu elinde ne varsa onu kullanarak saldıran, üniversiteyi bir çatışma alanına dönüştüren “güvenlik” anlayışı üniversitenin varoluşuyla çatışan bir tutumudur.

Türkiye’de de 12 Mart darbesine kadar, üniversitenin özerkliğine uygun olarak polis üniversite sınırları içine giremez, sadece Rektörlüğün çağrısıyla girebilirdi. Ancak 12 Mart darbesiyle birlikte polis üniversiteyi mekan tutmuş, darbe sonrasında da, “rektör çağrısı” şartı korunurken fiiliyatta bu şart önemsenmemiş, üniversite yönetimleri de her vesileyle polis çağırmayı marifet sayan bir çizgiye çekilerek üniversiteye polisin girip çıkması sıradan bir olaya dönüştü. 12 Eylül ise bu rezilliğin üstüne tüy dikmişti!

Hükümet girişimini yasallaştırmayı başarırsa, 10 bin polis kadrosu üniversitenin içinde “konuşlanacak”, “koruma memuru” sıfatını taşıyacak bu polisler, tıpkı diğer  “memurlar” gibi üniversitenin içinde görev yapacaklardır. Belki de “Öğrenci İşleri”nin yanında bir “Koruma Şefliği”, bahçeye de bir karakol kurup “mekan” sorunu da çözülmüş olacaktır!

Bugün üniversitenin en uzak durması gereken şey, üniversite içine polis sokmaktır. Çükü son kırk yıl içinde çok açıkça görülmüştür ki üniversitelere ne kadar polis girmişse o kadar olay olmuş, üniversitelerin iç barışı o kadar bozulmuştur. Üniversitedeki olağan tartışmaların polisiye bir vakaya dönüşmesinde en önemli etken polisin ve legal ya da illegal yollarla üniversiteye müdahalesi olmuştur. Polisin kışkırtmadığı koşullarda üniversitede kayda değer bir asayiş vakası olmamıştır, Olursa da bunu önlemenin yolu vardır. Ve bu yüzden de polisi üniversite içine sokmak demek, her gün ve çok yönlü olarak üniversite içindeki gerilimlerin artması, çatışmaların büyümesi demektir.

Ve bu zihniyetin yön verdiği güvenlik anlayışında ısrar edilirse, üniversiteye 10 bin polis de yetmeyecektir; her gencin başına bir polis, her akademisyenin kapısına iki polis dikmek bir ihtiyaç haline gelecektir!

Kendi gençliğini, hele de üniversite gençliği gibi gençliğin en önemli bölümünü ezerek, polis gücüyle hizaya getirerek, onu fikrini savunamayan ve kendi eylemine sahip çıkmayan bir gençlik yetiştirmeyi amaçlayan hükümetin amacı; kaderci, şükreden, sünepe bir gençliktir! Başbakanın “dindar gençlik” diye ifade ettiği gençlik, sermaye ve egemenler karşısında böyle boyun eğen ve şükreden bir gençliktir. Onu, üniversitede, hayata atılmasının hemen öncesinde polisin eğitiminden geçirmek de herhalde bunun gereğidir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa