23 Mayıs 2013 11:09

Kaç seçim mi, adil bir seçim mi?

Kaç seçim mi, adil bir seçim mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Erdoğan’ın ABD’den, “2014’te üç seçim sandığı kurulacak” demesinden beri, sanki Erdoğan yeni bir şey söylemiş gibi basın, “Aman 2014’te üç seçim olacakmış!” diye ortalığı yaygaraya verirken, bu yaygaranın alabora ettiği siyasiler “Seçime hazırız!” diye her gün ekranlarda masaları yumrukluyorlar. CHP hızını alamayıp “İki seçimi de martta yapalım, hatta milletvekili seçimini de öne alıp martta yapalım” diyerek, ülkenin sorunlarında geriye doğru attığı adımların tersine bir adım öne fırlamaya çalışıyor.
Oysa geçen yıl yerel seçimlerin 2013’e çekilmesiyle ilgili Anayasa düzenlemesinin Meclisten geçmemesinden beri, 2014’te iki seçim yapılacağı (birincisi yerel yönetim seçimleri, ikincisi ise cumhurbaşkanlığı seçimi) biliniyordu. “Üçüncü seçim” diye sözü edilen ise, muhtemel bir “Anayasa referandumu”dur. Ama bu üçüncü sandığın gündeme gelmesi için önce Anayasa taslağının üstünde partilerin anlaşması gerekmekte, sonra bu taslağın Meclisten en az 330 vekilin oyuyla geçmesi gerekmektedir ki, 2014’te bir referandum gündeme gelebilsin!
Ne var ki; süreç ilerledikçe böyle bir Anayasa taslağı üstünde partilerin anlaşmasının zor olduğu, giderek de zaman bakımından bile de imkansız olacağı herkesin bildiği bir gerçektir. Bu da şimdiden “2014’te üç sandık” diye gürültü yapanların “Üç sandık mı, iki sandık mı?” tartışmasından öte yine bir suni gündem yaratarak; Reyhanlı olayları, Hükümetin Suriye politikası ve ABD ile girişilen kamuoyunda soru işaretleri taşıyan yeni iş birliği çizgisinin tartışılmasının, Hükümete barış sürecinin sorumluluklarının hatırlatılması… gibi konuların gündem dışına itilmesinin amaçlandığını söyleyebiliriz.
Peki, üç seçim mi olacak iki mi; dört seçim olsa ne yazar?
Seçimin ülkeyi ya da kentleri kimin yönetmesine karar verildiği, yarışan partilerin fikirlerini, ülke sorunlarına çözümlerinin serbestçe tartışıldığı bir eylem olduğu ülkelerde, seçim ülke sorunlarını çözmenin bir dayanağı olabilir. Ama Türkiye’de böyle olduğunu söylemek çok zordur; hatta imkansızdır! Çünkü milletvekili seçimi, parti bakanı ve birkaç parti üst yöneticisinin seçtiklerinin halka seçim adı altında onaylattırılıp meşrulaştırılmasından ibaret bir olaydır. Yerel yönetimlerde de yapılan kentin rantını paylaşan güçlerin kendi adamlarını yerel yönetimlerin etkin yerlerine getirilmesinin tezgahlandığı bir eylemdir. Bütün bu hengame içinde halkın çıkarlarını gerçekten temsil eden bazı vekiller, bazı yerel yöneticiler barajlar ve öteki pek çok engeli kaldırmayı başarırsa, halkın temsilcileri de seçimlerden galip çıkabilmektedirler. Ama genel olan seçimde egemenlerin temsilcilerinin şu ya da bu fraksiyonunun elemanlarının seçilip ülkenin ve kentlerin yönetiminin başına geçirilmesidir.
Bu yüzden seçim gibi bu ülkede 60 yılı aşkın bir zamandan beri yapılan bir şeyin az çok adil, hakkaniyetli sonuçlar verebilmesi için;
- Seçim ülke ve il (seçim bölgesi) barajının kaldırılması,
- Partilere yapılan devlet yardımının tümden kaldırılması,
- Seçim kurullarının iktidar tarafından meclisteki oy gücüne dayanarak yeniden yeniden düzenlemesine son verilmesi,
- Seçim siteminin hiçbir oyun boşa gitmeyeceği biçimde düzenlenmesi; siyasi partiler yasası ve seçim yasasının demokratikleştirilerek oyların serbestçe kullanılması için tüm yasal düzenlemelerin yapılması Meclisin en acil işi olmalıdır.
“İki seçim mi üç seçim mi, hangi seçimler birleştirilirse iyi olur” gibi tartışmalar ancak böyle yasal düzenlemeler yapıldığı ölçüde bir anlama sahip olabilir.
Bu düzenlemeler yapılmadan gidilecek bir seçimden “Alavere dalavere Kürt Memet nöbete!” çıkması kaçınılmazdır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa